- 1121 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
Körebe
Avuçlarıma ilk acının düştüğü zamanı hatırlamıyorum...
Dünyada ağrı kesici diye bir ilacın varolduğunu ama bazı acıları asla dindirmediğini ilk ne zaman fark ettim...bilmiyorum.
Hani şu "sol yanıma ateş düştü" lafını anladığım zaman dünyanın sırrına ermiş miydim ya da doğru ve yanlış arasındaki farkın, bazıları için hiç fark etmediğini anladığım zaman ne kadar kocaman bir hayal kırıklığı yaşamıştım...Şimdi pek kestiremiyorum...
Öyle aniden kayıp gidiyor ki insanın ayağının altından zaman, şimdi bile şaşkınlığını yaşıyorum.
Kendime sıkı sıkıya verdirdiğim o sözleri yine aynı orandaki umursamazlıkla nasıl bozduğumu ve her gece aynada yeni bir tövbe için ayinler yapacağımı, biri bana söylese de inanmazdım.
Tabii ki şu an halının altında biriken pisliklerin saklanacak boyutu kalmadığından, inkar denen duyguya sarılmak bir hayli güç olsa da, ne ulu bir şeymiş ki o inkar, hala işe yaradığına inanamıyorum.
Ne tuhaf değil mi...Her şeyi bilirken, böyle bilinmezlerde kaybolmak. Her şeyi duyabilirken duymamazlıktan gelebilmek. Her şey gözünün önündeyken gözlerini kapatıp kurtulmak...mı...
Sen öyle san...Ben de öyle sanmıştım...
Belki de tövbe denilen şeye böyle sıkı sıkı sarılma nedenimiz buydu...sürekli hata yapma isteği...anlık tatminler için, görmezden geldiğimiz her şey için hatta yenilerini tatmak için bir çıkış yoluydu..
Biz de sadece tövbe etmeye tövbe etmedik belki de sırf bu yüzden.
Biliyorduk bu arsız yaradılışımız Tanrı katında tövbe ile kutsanmıştı..ya da böyle düşünmeyi tercih ettik.
Artık "ne fark eder ki" ile "fark eder miydi ki acaba"ların tükendiği yerdeyim.
Her gece soru-soru oynamam bu yüzden kendimle aynada. Hep daha büyük çıkmazlara itip yollarımı kalan zamanımı harcadığımın farkımdayım ama kendime engel olamıyorum.
Kim bilir belki cevaplarım kalmadığı için ya da kendime vereceğim cevapları kaldıracak gücüm kalmadığından bu saçma oyunu oynamaya devam ediyorum.
Bir yalnızlık-ölçer icat edildi mi... Şimdi beni ölçse ibre tavan yapardı...sanırım.
Ama düşününce kendimi;
Ben asla sevmedim ki kalabalıkları. Ne kanepede tek başına oturmaktan ne yatakta yayılıp tek başına yatmaktan şikayet ettim. Kahvaltımı yalnız yaparken iştahım kaçmadı ya da sadece kendime kahve yapmaktan gocunmadım ki hiç.
Peki derdim neydi benim...
Çünkü şu an yalnızlığımı ölçseydi biri büyük ihtimalle ibre tavan yapardı.
Her gece yatağa yatınca, kendi kendime karşılıksız sohbetler ediyorum.
Sayfaları olmayan binlerce kelime yazıyorum zihnime.
Binlerce mektupsuz pul, milyonlarca sahipsiz adres ile uyanıyorum her sabah yatağımda...
Bazen dayanamıyorum öyle ağır kokuyor ki...
Sanki ciğerlerimi söküyor yerinden, onca sahipsiz cümlenin yanık et kokusu.
Sırf kokusuna dayanamadığım için her gün sular kesilse bile yıkıyorum çarşaflarımı.
Belki de ben abartıyorum. Kim bilir
Şimdi karanlığın büyüsüne kapılmış bir
anti-pervane gibiyim. Hiçbir ışıklı oyun cezbetmiyor beni körebe kadar.
Hem ebesi hem sobesi ben oluyorum lambasını kapattığım sokakların.
Şimdi, saklan kendim...seni bulmak için geliyorum..önüm, arkam, sağım, solum kayıp...biri beni yakalasın artık diye çaresizce bekliyorum.
Bir yanlızlık- ölçer yapılsaydı ve ölçseydi biri içimi ibre patlardı eminim...
YORUMLAR
İçsel bir sorgulama, kendi ile hesaplaşma yazı da hissediliyor. Zaman zaman yalnız kalmak iyidir diye düşünürüm çoğu zaman. Vicdan muhasebesini yapar insan. Ancak kendine de dürüst olması lazım bunu yaparken. Yeri geldi mi kendini bile yerden yere vurabiliyorsa, hataları ile yüzleşebiliyorsa, hamlıktan kurtulmuş demektir... ''Hiç kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir.'' demişler, ne de iyi etmişler... Kutlarım güzel yazınızı içtenlikle...
black_sky
Yorumlariniz için teşekkür ederim.
Saygılar ve selamlar
Bir gün Han hocama hemen hemen sizin yazdıklarınıza benzer bir elektronik posta attım. Aşağı yukarı hikaye aynıydı... Aldığım cevap müthişti. O yüzden burada paylaşmak istedim. Umarım kızmazsın :))
Bana şöyle cevap verdi;
Anlattıklarına bakılacak olursa; ................ aslanım, yaşadığın problem düşündüğün gibi dışsal değil, içseldir. Şunları bir süre düşün... Uzunca bir süre... Kendine zaman ayır ve muhasebe yap. Geniş bir muhasebe...
1. Neden hayata, dünyaya, yaşayacaklarına ve insanlara güven duymak istiyorsun?
Bunu soruyorum çünkü bu "ait hissetmekle" alakalıdır. İnsan güvendiği, kendini güvende hissettiği şeylere, (inanç, kitap, sevdiği şeyler vs.) yere (ev, vatan, doğa, dünya) insanlara (aile, arkadaşlar vs.) ait hisseder. Güven ve aitlik duygusu pekişirse ancak o zaman sevgi'den bahsetmek mümkün hale gelir.
Ama yukarıda saydığım şeyler aynı zamanda insanı hayal kırıklığına da uğratabilir, doğal olan da budur zaten. Herkes ve her şey insanı eni sonu şaşırtır.
Bunun için hepsine küsmek gerekmez. Söz konusu özellikle insanlar ise;
-Onları her yönleriyle tanı, öyle kendini ait hisset! Boşu boşuna varsayım üzerinden güvenmek insana zarar verir. Anlayışına zarar verir, duygularına... Ve en kötüsü senin gibi düşünen biri bu güvensizliği bir kere yaşasın "bir daha hiçbir şeye ait olmaz, kaygıları yüzünden ait hissedemez" Saçma değil mi? Herkes, her şey aynı mıdır?
Mesela doğaya gereksiz güven duyarsın, tedbirsiz davranırsın bir yılan çıkagelir ve sokar...
İnandığın şeylere gözü kapalı güvenirsin ama yanlış çıkarlarsa kendinden soğursun.
Kitap; her zaman istediğin gibi çıkmayabilir.
Vatanında sürgüne bile gönderilmeden mülteci olabilirsin.
Çevren; olgu veya olaylara senin baktığın açıdan bakmayabilir. Senin gibi değerlendirmeyebilirler.
Şeriatların istediğin gibi olmayabilir. Aslında bu çok normaldir.
Öyleyse mesele güvenerek ait olma meselesi değildir. Tanıyarak ( bilerek ) ait olma meselesidir. İnsan bilmediği şeyin yabancısıdır. O yüzden Yunus Emre;
-İlim kendini bilmektir, der.
(Kulağına küpe olsun. Kendini tanımıyorsan bu yazdıklarımı anlasan bile hiçbir anlamı olmaz!)
İnsanlara herhangi bir açıdan güvenmiyorsan, güvenin sarsılmışsa bir şekilde onları tam anlamıyla tanımadan hayatına almışsın demektir. Yanlış olan taraf burasıdır. Ne kadar çok tanırsan o kadar az şaşırırsın...
Veya hayatın karşısında kendini yetersiz ve güçsüz hissediyorsan, Senin dışındakileri etkileyeceğine inancını yitirmişsin demektir. Çabalamaktan vazgeçmişsindir. Burada bir şeyi vurgulamak istiyorum; diğerlerinden farklı tepki bekliyorsan, hep aynı yoldan gitmeyeceksin. Yol doğru olsaydı ilkinde yaparlardı.
( Pazarlamacıların en büyük serveti budur. O olmadıysa bunu verelim, öyle diyorsunuz ama şu özelliği tam size göre vs...)
2. Şimdi de şu soruyu soralım; insan dışarıdakilere küsüp, kendini bizzat kendi hayatından soyutlar, bir yere (ev, oda, zihin) kapatır mı? Kendini hapsetmekle sorun çözülür mü?
3. Başkaları, başka şeyler yüzünden insanın kendi fişini çekmesi doğru mu?
Ve en ölümcül soruysa şu;
4. Hiç kendine "güven"miyor musun? Neden kaçıyorsun, kimden? Dön, bir daha bak..!
Hayır, dediğini duyar gibiyim. Kendine bile güvenemezse insan kime güvenebilir? Durum böyleyse bir noktadan sonra kendine bile yabancılaşırsın, anlamakta zorlanır, kabuğuna; bedenine bile ait olmazsın. Hayata ait olamazsın, doğa'ya... Ve hoş geldin bir ömür sürgün'e...
İnsanın cenneti de cehennemi de kendi zihnidir...
(Kafanın içinde çakmak ve saman yerine su taşımalısın ki yangınlarını söndürsün!)
Mesele sosyal ilişkiler ise; kendini yalnızlaştırmak yerine insanların anladığı dilden diyalog kurmayı öğren. Dünyayı değiştiremezsin ama dünyanın seni anlamasını sağlayabilirsin. Dostoyevsky;
-"Herkes dünyayı değiştirmek istiyor, ama kimse kendi değişsin istemiyor", der
Diğerlerini değiştirmek dünyanın en zor şeyidir. Einstein;
-"Bir ön-yargıyı kırmak, atomu parçalamaktan zordur", der. Kaldı ki karakter !!!
Dolayısıyla değiştiremeyeceğini anlayıp, korkan insanlar çoğu zaman hayalin arkasına sığınıp gerçekle yüzleşmekten kaçarlar. Masallara sararlar kendilerini, roman kahramanlarına âşık olurlar. Filmlerdeki fantastik kurgulara hayran olurlar. Oysa hayat tiyatro misali mizansen'dir hem de provası olmayan bir mizansen.
Bu tiyatroda can alıcı nokta ise;
5. Hayatın boyu oyuncu mu olacaksın? Hatırat defterine oda da kafamın etini yedim mi yazacaksın? Senarist olma zamanın gelmedi mi?
Hadi kaptan, korkarak yaşanmaz! Dümene geç artık! Hayat duranları sevmez!
Kapıyı bul ve dışarı çık o karanlık odadan... Güneş her sabah senin için doğuyor...
Sevildiğini unutma!
black_sky
Kendini tanımak ve kabul etmekten başlar bana göre de birçok şey...kendimize söylediğimiz yalanlar olmadığında, aynaya bakınca kendine nefretle bakmamakla. Eğer zaten yapıyorsan bu süreçleri yaşamazsın ama yaşıyorsan bunları aşman gerekir. En kendimle barışığım diyen kişilerin bile karanlık dönemleri vardır. Hayatının bir yerinde az bir süre olsa bile dümenin kontrolünü kaybetmiş olabilir. Şaşırmam, yargılamam...herkesi severim demem, nefret etmek içinde uğraşmam...negatif duygularin insanı nasıl tükettiğini bilirim.
Ama dikkat etmek gerekir kötü duygulardan arınırken iyi olanlarda gidebilir kişiden. Ve evren her şeyde bir denge ister...denge önemlidir her yaradılışta.
Bircok konuyu dediğim gibi kendi üzerinden yazmak daha kolay , çünkü birileri üzerinden yazılmış ve sanki kendimizi dışında tuttugumuz yazıları çok samimi bulmuyorum. Artışı ve eksisi olabilir tabii ki istisnaları..ama genelikle böyle hissederim. O yüzden bir yerinden tutup öylece anlatmak daha kolay oluyor...yalnızlığımı çok seviyorum ama insanları kendimden uzaklaştırmak gibi bir çabam olmadı...güven evet sarsılır bir şey ama denerken görüyorum kendimi. Zor mu zor...bazen beceremiyorum ama olsun...kusursuz olmam gerektiğini söyleyen varsa baksın işine;)))
Tekrar size özel bir yazıyı paylaştığınız için teşekkür ederim. Her gün kalan ömrümüzün ilk günü değil mi
İnsana, kendini daha da yalnız hissettiren kalabalıklar vardır. Kanepede tek başına oturmak yeğdir o zaman.
Yazının birçok yerinde kendini bulacak eminim, her okuyan. Tıpkı benim gibi...
Sevgilerimle çok!
black_sky
Eksik olma dilerim çünkü varlığın yalnızlığıma bir armağan.
Sevgiler benden.
black_sky
Yeter bir gün umuduyla..
Huzurla ve sağlıcakla kal.
...
Ezeli Gece Ve Yıldızlar tarafından 5/24/2020 11:07:03 PM zamanında düzenlenmiştir.
black_sky
Insana iyi gelen yalnızlıklar güzel, binlerce sesle süslenmiş olanlar değil.
Eksik olma değer kattın yorumlarınla.
Kusursuz yalnızlıklara sahip olma dileğiyle.