- 589 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR DÜŞ KUR DÜŞÜRÜLENLERE DÂİR
Anlatsana Kelebeğim
Düşlerinde mevsim hâlâ Dal Kırığı mı
Zaman sana sormadan belcene ısmarlamış bir kaç yaldırak satırını. Henüz varmadan mümbit kırlara burağanların kar alacası nefesi silkelemiş nâzenin kanatlarını. Duydum ki mukâvametsiz kalıp dalga dalga savrulmuş renklerin, doğru mu... Yine de birkaç santimlik amorf şemsiyeli gölgenin isine p’isine bulamamışsın kıyâsetini, helâl olsun.
Bir yerlerde yağmurlar kulağına en güzel günaydınları fısıldayarak uyandırıyor baharları, duyuyor musun.
Toprağın sinesini tırnaklarıyla eşeleyen minnak bir tohum gecenin kuzgunî koynunda karşılıyor güneşin sarı mızraklarına asılı mahmûr çiçekleriyle nehârı
Uyku evvelinde okunan bir masalın o mürekkepli siyahî libâsından soyunan Keloğlanlar Kırmızı Başlıklılar Pinokyolar henüz terketmedi yastığını şu pijamalı çocuğun. Seni gökyüzünü kanatlarında taşıyan Şahinler’in o dasitânî hikayelerine peyrev eden mukaffâ sözlerin perdesi çoktan indi. Bak bir bir terketti dinleyicilerin notaları boşlukta ağdalanan ahenksiz resitalini. Tezenesi kırık tellerde terennüm bulan serseri ezgilerle avunmak sana göre değil, bilirim. Yıllardır göz kapaklarını aralatmayan bir galât-ı hissin uyuz sendromlarıyla tirendâz bir heyûlânın kitap bozması satırlarına aldanıp peşkeş çekmişsin mâsûm ninnilerini hâbis senaryolara
Uyansana
Dün söylediler
Senin doğup büyüdüğün memleketlerde şehirler uykudayken büyürmüş yıldızlar. Seğirtip giden her yıldızın ardından sundurma hâyâllere dâir dilekler adarlarmış ütopist kalıntısı insanlar. Çağlayanlar bahar şarkılarını mırıldanırmış ıslak dudaklarıyla. Sonra en hârlı bûseleriyle kondururlarmış her nakaratı dingin ırmakların billûrî yanaklarına. Sarı yaprakları uzun savruk saçlarının afilliyetine meftûn eden o hudutsuz rûzgârlar üşürmüş tenine değince ateş böceklerinin kanadı. Akrep ve yelkovanın vals ederek galibarda tonlu bulutlara payda olduğu anda ağlarmış Kamer ipil ipil gözyaşlarıyla ıslatarak asûmânın dantelâlı mendilini
Bir taraftan mukassî rollerini tamamlamadan alabanda yiyerek tepe takla inerlerken sahnelerden ademler diğer taraftan behimî yanlarını insanî sûretlerinin silik çizgileriyle resmedip çeng û çegâne mekânların ön koltuklarına kurularak makyajları aka döküle alkışlarlarmış bu trajediyi ismi lüzûmsuz mahlûklar. Anlayacağın yaşam denilen şey 2 bilinmeyenli denklem işlemince içinden çıkılmaz çetrefil bir bilmece ve tam bir keşmekeşmiş
Duysana
Fâsid müzebzeb emellerin ayak basmadığı yüreklerde maverâya kemende atıp tazarrûda bulunarak bugünlere doğar yarınlara emeklermiş en tüvâna umutlar, biliyor muydun
Barbatalar arkasına alınıp kıstaslara vurularak dehşetengiz vartalar gibi yaftalansa da giz’emlerin, korkma
Birgün avuç avuç koparıp ummanların göğsünden mavilikleri, yıldızların kovulduğu kubbelere ilmek ilmek yamar yine uykularının en d’emli d’eminden berdân rûyâların.
Yeniden kundaklanmış dallarında göğertir goncalarını dili belâsı bülbüllere güller ve râyihâsını yükleyip frişkâların ılık soluğuna, tropik kuşaklardan muştular sana teşnisi olduğun risâlesini nevbaharın. Ebem kuşağının o müsmîr feyyâz parmaklarından içtiğin renkleri yudum yudum dağıtırsın sen de bir gün lâlezârların gri flû tuvallerine. Müntehi kuy(t)uların sarnıcını dolduran münzeviliğinin avuçlarından tümce cümle özne öğe düşerken kalabalıklar, acemi bir ressamın fırça ucuyla yeniden kondurulur Şems ve Kamer apalak yanağına yüzünün göklerinin
Anlatsana Kelebeğim
Düşlerinde mevsim hâlâ Dal Kırığı mı
Gözünün bebeğini emziren ve olay mahallinde unuttuğun mâsûmiyetini tak hadi çengelli bir iğneyle sezaryanlı bu hayatın sağ omuzuna. Azâd et kirpiklerine karanlıkları hellunlayan yaralı yarasaları.
Kalın perdelerle ört pencere pervazından sızan dessas yüzlerin şavkıyan aydınlığını
Bir vedâ anında yarım kalan tebessümlerin buruk cemresi düşsün şiirlerden el sallayarak selam gönderen ölümün o tarifsiz vus’atsız içselliğine.
İtirazsız ve de pervasız teslim et Veyselî Dostlar’ın koynuna senden olan herşeyi
Sana göre değil
Temâşa etmek bu mutantan
Bu kaltaban
Bu gammaz kupleli düztaban alemin seyr û seferlerini
Bende mevsim hâlâ Dal Kırığı
1000+1000
YORUMLAR
size şöyle bir şey söyleyim; 1. derece tüm akrabalar silindi, bitti. Şu da var. İstanbul'dan doğuya veya akdenize kulaktan dolma ne varsa uzanır. Sorun bu şehirlerde değil, insanlarda. Kaç asırlık İstanbul veya Ankara veya şu şehir veya bu şehir yerinde duruyor. Yani ülke bir bütün, veya bir ülke bir bütün. Ülke duruyor, yerinde. Ama ülkede insanlar şaşı kalınacak şekilde bitmişse, işte bütün bunlar için düşürülenlere düş kurmak, değmez. Yazık be o cumhuriyette yaşayan değerli şairlerimizin adını anmak... yazık, günah be. İçim acıyor. Tüm kanları ölümüne dek bunun için sildim.