- 947 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
İÇ SES...
Hünkâr bildiğim edimler kadar patavatsız.
Tuz ruhu gölgelerde yıkadıkları mahrem kaygıların uzantısı ile verdikleri selada, adımı haykırmalarından az evvel.
Konduramadığım rahvan bir teselli belli ki katran karası bir savsaklıkla cebelleştiğim nazenin bir ruhun içine saklandığı bedenim.
Suskun mizaçları özledim belli ki ama asla gıybet yüklü bir zafiyet ile sorguladıklar ben olamam ki olmamalıyım da yoksa olmamalı mıydım?
Asılı ne kadar soru varsa havada bir o kadar kaygı yüklü ikilemlerin mağdur ve mağrur sakıncaları ile boyuyorum, hayata nifak sokan haykırışlar iken her ne kadar uzağında kalsam da eninde sonunda bariz bir nokta atışıyla hedef tahtası olmanın kerameti kadar doğurgan bir üzünç ile boydan boya ıslandığım. Yoksa iteklendiğim mi demeliydim?
Kim miyim ben?
Ya siz kimsiniz, dememi asla beklemeyin.
Belli ki; iç sesin dışla muhatap olması ile gelişen bir kaygı hem belli mi olur; an gelir, sıradanlığın foyası çıkar da sıra dışı bir mizaç attığı çalım ile izbelerden çıkar ortalığa.
Ortak olduğumuz az duygu da yok hani. Kâh dış sesin taarruzuna yenik düştüğüm kâh elemi ellerimle boğmaya kalkıp ters yüz edildiğim.
İlintisiz cümleler seğirttikçe makbul bildiğim bir rehavetin güdümü ile uyumaya mahkûm kılındığım bir ömrün serkeş tınısında, asılsız bir önsezi ile yaftalanan benliğime nükseden en derin ve yüksek ökçeli bilinmezliğin indinde anbean gölgelerin oynaştığı o cami avlusuna rehin verdiğim benliğime eşlik eden dualar.
Ölgün bir günden yadigâr.
Ölümlü bir dünyanın arka bahçesinde sobelendiğim.
Önsözü olmaya aday bir cümleyim belki de nazarında matbaadan çıkmış bir kitabın o eşsiz kokusuna eşlik ettiğim.
Önden arkaya sıraladığım domino taşlarının esrarı mı yoksa yoldan çıkmışlığın numunesi iken kalabalık cehennem denen mecra?
Hanidir ıskaladığım mı demeliyim de ıskalandığımın farkındalığına henüz nail olmuşken, sıradan ve vasat bir çatlaktan sızan o zehirli gaz ile öldürdüğüm, bozguna uğramış ve rahmet yüklü imlerde esir düşmüş bir gözyaşına rağbet edipte sona ramak kala, neyin derdi ise iştigal ettiği onca insanın ve gömülü hezeyanlara kurban verdiğim çocuk neşem kadar da doğurgan ve buyurgan bir edim mi çatık kaşlı bir mağlubiyetle, pes etmem beklenirken?
Dikeni bol bir rahmet aslında varlık addedilen ama canımızın yanmasından kaçıp, biteviye uzaklaştığımız tüm gerçekler.
Sorun addedilen bir çözüm kadar da odaklanma ihtimalimizin olmadığı.
Öncesi olmayan bir ölümün milat eylediği selanın yüzü hürmetine, yoldan çıkmışlığın tantanası ve yüz görümü imgelerin doğurgan ve buyurgan edaları.
Sürç-ü lisan edilesi bir kalabalık kadar da efkârı ile diz çökmüş rahmet yüklü beyanlarda, boş vermişliğin girdabında kaybolmaya ant içmiş kim ise: Düşkün olsa da hayata bir düş olsa da hatta düşmeye gör sen, deyip bir tekme daha atmanın rehaveti ile çıtkırıldım bir mizacın edilgen gölgesine yenik düşmek kadar eş değer bir nizamsa.
Uzun uzadıya irdelemek belki de tek maharet addedilen hele ki peşin hükümlü edimlerde tamamen azat etmek insanlıktan belki de toz konduramadığımız benliğimizden yola çıkıp, yoldan çıkmakla suçladığımız bir mağduriyete denk düşmüşken ansızın.
Gönülsüz bir cümle olsa da, görüşmek üzere sonlandırdığımız bir sohbet hatta yetmedi gölgelediğimiz en mahrem duygu.
İzafi, sanırım istifli hükümler belki de göreceliğinin ardına sığınıp hak etmediğimiz bir üsturupla mimlendiğimiz ya da sonlandırmaya kıyamadığımız eşsiz bir ziyafetin izdüşümü ruhlarımızın dermanı o teselli kadar da ılık bir rüzgâr babında sükût bellediğimiz.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
çok çok teşekkür ederim.
esenlikler diliyorum.
selam ve saygılarımla...
Ben kimim? Sorusuna yanıt verebilecek olan bir'e yolculuk halidir bence iç ses.
Değerlerimizi sorgularken akıl ve Gönül'ün bir olması gerekliliğini bu Dünya'da yaşayarak hissederken, bunun ne kadarını gerçekleştirebildiğimiz kadarıyla var'ız aslında. Tek bir noktaya işaret gibiydi yazınız; ya da bende uyandırdığı etki itibariyle; istekli olmak ayrı hazır olmak ayrı iç ses'imizin söylediklerini dinlemeye...
Ölü halimiz çoğunlukta Gülüm hanım'cığım; ölülerimiz çok :))) zihnen özgür hisseden kaç kişi vardır acaba ? Parmakla sayılacak kadar az; ya iç ses'ini dinleyip özgür konuşabilen, yazabilen?
İnsan kendine benzeyeni severmiş!
Sizi seviyorum dostum! :)))
Yine şahane bir yazıydı, okurken zihnimi zorlayan.
Selam ve sevgilerimle
Gülüm Çamlısoy
Çok çok teşekkür ederim İpek hanımcığım.
Hayat gerçek manada öylesine zorluyor ki ki herkesin ayrı ayrı ve oldukça da yorucu.
Sorgulanmak da fazlasıyla yorucu bu bağlamda ek olarak kendimi ağır sorgulamalardan geçiriyorum ve nasıl da suçluyorum benliğimi, bir bilseniz...:(
Ama sevginin ve dostluğun bilincinde olan bir güzellikle karşılaştığımda inanamıyorum ve şükür yüklü kalbimle görüyorum ki; tüm zorluklar SEVGİ VE İNANÇ İLE aşılmaya muktedir.
Varlığınızı o kadar seviyorum ki.
Aranızda olmayı çok seviyorum.
Tüm güzellikler sizinle olsun.
Yürek dolusu sevgilerimle her daim ve en iyi dileklerimle...
İpekyildiz
İyi günler size, mutlu günler ki mutsuz olmaya değmez hiçbir şey için :)))
Gülüm Çamlısoy
gününüz ve ömrünüz aydınlık geçsin .
:)))
Hocam merhabalar. Yazınız yine bolca ağır lisanlarla doldurulmuş.
Kusura bakmayın ama benim görüşüme göre bu bayağı "sıkıcı" geliyor insana. Evet şiirlerinize çok güzel kelimeler uyuyor. Lakin yazı da bu tabu işe yaramıyor maalesef. Kişi okurken akıcılık arıyor. Akıcılığı bozduğunuz gibi bir de anlama hususunda zorluyorsunuz bizleri.
Ahenk katmak istiyorsunuz, yazıyı zenginleştirmek; kişinin kelime haznesini güçlendirmek istiyorsunuz. Lakin boş bir bardağa, bir sürahi dolusu su koyamazsınız. Bunu bu kadar acele ile yapmayın lütfen.
Benim şahsi görüşüme göre yazınızı biraz daha yalın kelimeler ile süsleyin lütfen. Arapça,farsça lüğatlara bel dayamak marifet değil; aslolan marifet bunu karşıdaki kişiye okutmak olduğunu düşünüyorum.
sürçü lisan eylediysem affola. Saygı ve sevgiyle...
Gülüm Çamlısoy
Amaçtan ziyade gönül verdiğim bir edim iştigal ettiğim.
Ve tüm derdim sadece kendimle ve yine edebiyatın büyüsünde yol almak.
Önceleri basit ve yalın bir üslubum vardı ve bu yüzden eleştiri alıyordum: Özellikle yinelediğim kelimelerle ilgili olumsuz beyanatların ışığında, gördüm ki: Olması gerekendi kendime katkı sağlamak.
Bel bağladığım tek duygu var: YAZMAKTAN KENDİMİ ALAMADIĞIM VE biliniz ki, aceleyle de yazmıyorum.
Tek kaygım var: Okuduklarım olsun yazdıklarım olsun: İÇ SESİMİN BENİ YÖNLENDİRDİĞİ ENGİN BİR MECRA.
Aslında yapmam gereken belli ki: Noktayı koymam gerekmekte.
Ben sadece virgül koyuyorum yazmadığımda çünkü edebiyata aşığım en az hayata duyduğum aşk kadar.
Çok çok engin bir mecra ve öğrenmenin de yazmanın da sonu yok.
Yazmakla nefes almam eş değer bu bağlamda yazmak vazgeçilmezim.
Bir arayış ve oturtmaya çalıştığım bir tarz ki henüz yapmam gerekenin binde birini bile yapmadım.
Saygılarımla.
Erhan Korkmaz
Bizlerinde sizleri anlaması, kazanım sağlaması için biraz daha anlayışlı bir yazı beklediğimi belirttim. Sakın beni yanlış anlamayın. Sizin kaleminize saygım sonsuz.