- 713 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SÜKUTU DELEN O ÇIĞLIK...
İhbar ettim düş yolunda peyda olan o gerçeklerden yola çıkıp da varamadığım eksende rahmet dilediğim her ölü dünü ve üzüncü.
Seyrettim dibini, kavanoz dipli mihraklarla yoldan çıkmışlığını asla sorgulamayan, tümden varan söz kırımı yalıtılmış gerçeklerin.
Ve eledim en doğurgan nefreti, sürgün eyledim acımasızca süregelen onca tahakkümü ve seferberliğini boykot eden merhamet ve ıskartaya çıkmış huzur iken mesken edilesi şu anlamsız döngünün ve sürgüsünü kıran hangi savaşçıysa görmezden gelinmenin en katıksız, o rüştünü ispatlamamış merhameti, iz bildiğim bir gölgeye yığdım kötülük ve düşkün mizaçlı anlamsızlık iken yoldan çıkmışlığı marifet bilen.
Bir imgeden diğerine seğirten hangi çapkın tümce ise; rest çektim ünlem yüklü cümlelere askıntı olan bilinmezin indinde, görmezden gelmek kadar en aykırı mekanizma, benliğini sorgulayan ve yalıtılan mizacı ile masumiyet, tepe taklak olmuş olsa da zincirleme onca kazanın en sübyanı.
Bir gölgeye rast geldim gecenin zifiri boğarken aşkı ve sevgiyi.
Bir sureye rast geldim okunan ezanda.
Bir sevgiye teğet geçti şeytan ve hangi melekse bir başına, soludu çaresizliği baştan savma.
Dengimi ayartmıştı kader, dengini yitirmişti kadın ve adam.
Bir çocuk soludu acıyı ve yarası deşildi anasının sıcaklığına doyamazken belki de ana yüreği özlemine dayanamayacağının bilincinde solmuşken yolun tam da ortasında.
Suretler asılsızdı ve renksiz.
Tümceler katıksızdı ezelden.
Yontulmuş nefret iken beşerin ihaneti ve sezinlenen hangi rüya ise, gözlerim açık, mest olduğum gündüz vakti…
Yine de yeniden diyebilmenin özlemi ile saf tuttuğum ve sükûtu delen o çığlığı görmezden gelemezken insanoğlu.
Bir çocuk öldü bilinmedik bir zamanda.
Bir kadın okşadı o soğuk mezar taşını.
Henüz erkendi ayrılık için ki öteleyemediği randevusunu Azrail vaktinden çok evvel düşmüşken yola.
Bir miladı yâd etmekti aslolan, yeni bir başlangıcı sonla mimlemek.
Milim milim kusarken öfkesini, yudumlarken özlemin coğrafyasını ve sezinlediğim en acımasız ve zamansız ölüm ki; dilimin yarası ve gocunduğum onca teferruat, rast geldiğim bir denkleme düşmüşken yolu bilinmezin indinde tefekküre daldığım ve yeni baştan adımladığım.
Gölgeler idi tek kurtarıcı ve karanlıktı en ıslak düşüm, düşmeden evvel tepe üstü.
Dün kalamadı dünde, yarını olmayan bir ömrü kim ister, demekse maharet…
Bir döngüden diğerine seğirttiğim; bir tümceden bir soruya denk düştüğüm ve adı asılı o ölüm çizelgesinde: Milimini hesap etmiştim oysa çok öncesinde ve soluduğum kaçıncı acı ise görmezden gelmenin mümkün olmadığı.
Bir ben ve bir sen ve ölüm kaçınılmazı gerçeklerin en acıtanı.
Suslardan ibaret bir imge iken yalnızlık ve kâfir gözyaşı yine de engel olamadığım o batılı yürekten sızan en içli dize.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Seve seve paylaşırım da.
Çok teşekkür ediyorum Kemal Abim.
En kısa sürede asacağım yeni öykülerimi.
Sağ olun var olun.
İyi ki varsınız.
Selam ve saygılarımla...
Ben artık şuna inandım.
Azrail'i davet eden insanlar.
"Davete gidilmezse ayıp olur bilirsiniz." Çocuk veya kadın, onun ne suçu var ki?
Sadece gidip görevini yapıyor. Kulakları bomba seslerini duyuyor mu, çocukları kucaklarken elleri ateşi hissediyor mu, anneler-babalar ağlarken gözleri görüyor mu kim bilir?
İyiler de, kötüler de gidince görecek ve hesaplaşacak.
Paylaşımınız için teşekkürler Gülüm.
Gülüm Çamlısoy
Asıl ben teşekkür ederim yüreğinizden akan samimi duygularınız için.
Hayatın yerli yersiz sürprizlerine, eklenen bunca acıyı görmezden gelmek mümkün mü?
Ağlayan yalnız gözlerimiz değil, ona eşlik eden yüreğin sancısı ve çaresiz bekleyişimiz, daha da depreştiriyor yaşamaya mecbur kılındığımız ne ise.
Sevgi ve selamlarımla.
Umudun ve huzurun acil çağrısı ile aydınlığı beklemekteyiz.
İnşallah kucak açtığımız gelecekte mutluluk ve huzuru paylaşırız aynı gök kubbenin altında.