- 546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
385- yüzyıllık yalnızlık
"Yüzyıllık yalnızlık" romandır. Margues öldüğünde eserini okudum.
Kaleme bu yazıyı indi aldım.
Celil Ağagili yüzyıllık yalnızlık’la yazayım...
düşünmüştüm.
planlamıştım da.
Hepsi göçmüş gitmişlerdi.
" ... gideriz elbet gelmeze?"
Dedelerim "Azeriler" aristokratlara benzemezdi. Tabi Margues’in yapıtı Latin Amerikandır.
"yüzyıllık yalnızlığı" yazar; beylerin, ağaların eşsiz zaman yaşadıklarını yalnızlıkları lisanı kal’le ika ediyor.
Olay... bu kadar basit.
Bilirsiniz yazıların sonu meselesi vardır.
Bir defa böyle bir konulu edebiyat sohbetine gitmiştim. Konuşmacı beğendiği sonları bir saat konuştu bizimle.
Masal sonları, öykü sonları, Yaşar Kemal sonları...
" İyi adamlar iyi atlara binip gittiler"
Böyle örnekler verdi sohbetçi arkadaş.
YÜZYILLIK YANLIZLIK
Yazar beylerin yaşadıkları bir yüzyılı, eşsizliğe ve asla dönmeyeceklerinden: "yüzyıllık yalnızlık" diye çağırıyor.
"Azerilerin", Terekeme beylerin yaşadıklarıysa altmış yıllık bir yalnızlık... Ardahan’da bu süre de yaşadılar.
Altmış yıllık yalnızlığı yaşayanlar İzzet ( Dündar Alpaslan’ın babası) ağagil, Hamşioğulları, Kürt, Terekeme, yerli ağalar ( Yunus Dündargil), beyler Malakanlar, Almanlar, Rumlar, Hemşin Ermeniler, bu zadeganlar ile birlikte yaşamışlardı.
Ardahan’da bizlerin ve diğerlerin, yaşadıklarını: Margues’in"yüzyıllık yalnızlık" ına yaşadıklarımızı benzetiyorum.
Altmış yıllık bir keyfimiz özgüllüğünü Margues gibi destanlı yazılabilir.
İsterdim.
Çok zor.
Birşey görünüşüyle çok manidar olur. Buna "lisanı hal" deriz. Böyle haller insanı ifade yaratmaya erindiyor. Herşey ayan- beyan ortalıkta nasılsa. Sürgit devran devam edecek sanıyorsunuz. Yazmıyorsunuz. Koca bir toplumla birlikte rehavettesiniz.
Yazanlar çıkmıyor. Belgelemek kültürel miras kaygısıyla yazayım, belge bırakayım ardımızca böyle hassiyette olmuyor.
Latin Amerikan yazarlardan Margues oysa yazmış.
Kitabın son cümlesi:
"Onlar, asla böyle bir şey yaşanmayacak: YÜZYILLIK YALNIZLIK yaşadılar.
İnsan sarsılıyor cümle karşısında.
Her insan yalnızlık içeren eski yaşadıkları eşsiz diye niteleyebilir buna isim olarak lisanı kal’i koşabilir.
İnsanoğlunun dramı... eski yaşadıklarıyla oluşan hüzündür.
Her insan Margues gibi yaşantı önünde kıtırdan düşer.
Bize bu bile çok görülmüş.
Araştırın!
Margues bir dönemin seçkinlerini ve asla geri gelmeyecek "şen- şakrak" eski yaşanmışı yazmış.
Bir mekanı realizmle en azından yazmış.
Romandan ne umulmuş. Becermiş- becermemiş. Her neyse. Son cümlesiyle herşeyden beraat etmiştir eser.
Eseri okuduktan sonra bizim hayatımız gözüm-öne geldi.
Bizim hayatımız ve yitirdiklerimiz, niçin sele sulara sürüklendi.
Biz bir silme yemiştik bunu anlamayacak ne vardı?
Ve her sanatçı bu gibi sorunları irdeler?
Margues’in dedeleri derebey olmalıydı. O bir ağıt yakmıştı "yüzyıllık yalnızlığa"
Ben birşeyleri hissetmiştim. Margues romanında yaşayan elitlerin salt iyi- kötü olmadan bir dönemin mekan ve zaman olayları belgeselliğini yazmış ve de son cümlesini paradoksa tevdi etmişti.
İsteyen istediğini anlasın demişti yazar:
"YÜZYILLIK YALNIZLIK"
Herkes kendi yüzyılını yaşar ve herkesin yüzyılı diğerine emsal olamaz.
Dedelerimiz ve diğer büyüklerimiz Ardahan’da sadece ve yalnızca " altmış yıllık yalnızlık " yaşadılar.
Bin sekiz yüzlü senelerde dünyayı tarif için insanlar sembolizmi tercih ediyordular.
Dünya’yı küre şekline benzetiyor. Dünya’ya küre diyordular. Dünya’yı küre şekliyle temsilen misalleştiriyordular. Dünya’yı tepeden gören yoktu. İnsanlar küreyle timsalleştirip bu imgeyi seçiyordu. Portakalla, yuvarlak kavramıyla değil bu imgeyi seçiyordular.
Sembolizm açık tarif yapmamakla: tepeden çıkıp görmediğimiz bir şeyi tarifte bir olanaktır.
Eskiler yazılarımda sembolleşmek ister. Bense vaktini bekliyorum. Çünki sanat tarihini el altında bulundurmak lazım.
Margues... diye de birini dert etmeli değil mi?
Şu an elimde ve okuyorum "Medeniyetler çatışması" Samuel Huntington’un kitabı.
Kitabı okurken aldığım derkenarları tek tek yazmak benim tercihimdir.
Margues’in destanıyla başetmem mümkün değil. Tercihim ve Margues...
Ardahan’a bir gittiniz mi? Çıplak kaldığınızı görürsünüz.
Ağalar, beyler, hani, kani, kuda, hardalar, nerdeler?
Elit seçkin beyler nerdeler?
Hamit Azeri şehir kulübünü kiralamıştı. Bahattin dayıma çarşıda rastlamıştım. Bilmiyordum. Dedem burasını icarlamıştı.
Dayım beni dedeme götürdü. Dedem yemek yedirdi. Sevdi, akşam olmadan uğurladı. Anneme dedemin restoran açtığını müjdeler gibi söylemiştim.
Akoş Eminin binası şehir kulübünü senelerdir değiştirmez. Buranın loş ışıklarını söylememiştim anneme, böyle bir sembolizm beceremezdim.
Binaya sene- seneye gidin "loş ışıklar" aynıdır. Bina loş ışıklar sembolüyle diğer sevdiğim imgeleri çağırır, tekrar başka loş ışıklı bir yeri alır getirir.
Loş ışıklar yalnız ve yüzyıllıktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.