- 388 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
384 özel ilk lise ard. öyk. yeniyazım
Postane yeni.
Müdür: Karslı Esat Bey.
Milletin dili dönmüyor, beceripte postahane desin.
Postane, pasaport, kelimeleri ağızda sakız yavanlığına bir vakit çektikten sonra dile yatmaya yüz buldu.
" - Poştahana, poştahana."
" - Paşaport, paşaport."
Postane dağıtıcısı mektup ve kağıt nevinden daha bir sürü şeyleri meşin çantasına tıktı, bastı... beline kayış kemeri doladı.
Boyun kayışı çekti. Şapkasını yan yatırdı. Ufak sini kadar vardı şapka. Tereğin ortasında leylek rozeti: ağzına zarfı almış, kanatlarını aşağı yukarı çırpıyordu.
Akoş Emi’nin binasında kiracıydı: Postahane. Ağır kapısını, postacı gücenerek açtı. Sağ adımını eşikten uzayın boşluğuna bıraktı:
- Ya Allah, bisimillah diyerek çıktı.
Uzay’a leylek kanat çırparak girmişti. Aşağıya, yukarıya kanatlarını vurarak uçuyordu.
Rüya’ya rüya:
Kanatsız kolunu çırpınarak başlamış oldu...
" - Poştahana! Ay kızım hastahanayı benim önüme bir koy!"
" - Poştahana mı? Benim önüme, hastahanayı getir!"
" - Poştahana! Hastahanayı bir kat önüme! Babacan!"
Eski, on- onbeş sene evveline ait rüyasına girdiğini bildi.
Gri hava da, Pazar yeri; millet al- ver yapıyor.
Kanayaklılar ve erkişiler...
Kocaköy’ün falezlerini hissettiriyor. Koyuk bir kanyon ta, tepe’den bakıyor. Postacı da ona karşılık gözünü dikmişti.
Uzun ve dar kuytu vadide köy sayısı kadar ev var.
Yazları sıcak değil, kışın sıcaktı.
Yaşamak; ne gam be kardeşim cinsinden günahsız ve mübarek bir kayalık kovak yer burası.
Rüya da rüya:
Telefon çalıyor.
Güloş Hala açıyor. Çırılacak nerdeyse, bağırıyor:
- Alo!..
Karşıdan da:
- Alo, aloooo!..
Güloş Hala:
- Alo değil yavrum, anasıyım, anası, ben Alo’nun anasıyım!..
- Halacığım yahu: " Alo" demeği bilmedin mi? Alaattin’i " Alo" diyorsun.
Rüya mı? Rüya!...
Postacı; güleç ağaçların arasından geçti. Dükkanlara mektupları dağıtıyor. Kahvehaneleri gezindi. Sait’in kahveye adımını attı. Muhtarları aradı. "...eliyle" yazılı mektupları verirdi.
Yaylacığın muhtarı Selver Azeri’ye Yaylacığın mektuplarını teslim etti. Kocaköy’ünkünü de Mülazım Ağa’ya...
Seherden kahvehanede oturan bir garip adam. Ne derdi olmalıydı ki, ta Adanalardan yola düşmüş bura gelmişti. Yol deyip başını alıp çıkmıştı. Allah kimseye dert vermesin.
Dert başa geldi mi? Ne olduğuna, şaşar insan. Başkasına su sesi gelebilir. Düşen hiç böyle tasavvur etmez. Altında ezilmeden, dert sahibine en büyük mükafaat olacaktı. Kurtarabilse yakayı!
Ahh! Bir kurtarabilseydi!..
Gündüz rüyasından ayılmıştı Adana’lı garip. Son yıllar da yorgun senelerin devrildikçe bu sendroma rücah olmuştu.
"Gündüz rüyası" görmeğe koyulmuştu. Hayırdır inşallah! Adama birşey olmasın? En çok korktuğu şey: Korktuğunun başına gelmesiydi! Şaftı dağıtmasın. Korkusu oydu ki kayış kasnaktan çıkmasındı.
Kahveci: Posta dağıtıcısını oturttu. Çay getirdi. Postacı bardağa iki şeker attı. Kaşık bardakta kayık küreğinden hızlı çekiliyordu.
Postacı bir çay söyledi. Masada Adanalının çay içmemesine müsaade etmedi. Ona da çay getirdiler. İki kişi halleşiyordu.
Adanalı ve Mersinli iki komşu şehirli insan sohbetine döndü sohbet. Postacı bir telgrafı olduğunu söyledi garip adama.
Açtılar okudular : " ..... ağabey nerdeysen bildir. Para yollayalım. Çocukların yangında; meğer ki kurtulmuşlar. Tekir yaylasındalarmış."
Postacı kağıtları elden geçirirken bu tel’i (telgarf) gördü.
Ardahan’ın ilk özel okulunun kapanacağı hakkındaydı. Yıldırım teldi. Hemen aceleye koyuldu. Yetişemese, yoksa, fırça yerdi. Koşturdu. İlk özel lise Ardahan Öğretmenevi’nin yerinde: taş binaydı, balkonlu kapıdan girilirdi.
Rembrant resimleri kahverenginde hatta havasında ilginç mekandı burası.
Nihat Solmaz müdürdü. Özel okulun açıldığı beş altı ay’ı bulurdu. Özel okullar bütün Türkiye’de tutmamıştı.
Yükseliş koleji’de kapanıyordu.
Postacı telgrafı müdüre tebellüğ etti. Öğrencilerden : Memet Kesemen’in oğlu Faruk Kesemen odaya, nöbet defterini almaya gelmişti. İşitti. Gözleri doluktu. Çıktı.
Haber tez duyuldu;
Kimse sevinemedi buna.
Kimseler, nasıl üzülmesinlerdi ki!..
yalçıner yılmaz/08/10/2009/Gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.