- 947 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ey, Zaman Denilen Nehir; Sahi, Ne Değişti Sen Akarken...
-Ey, zaman denilen nehir; sahi, ne değişti sen akarken...-
Fikirler farklı farklı olmazsa, tartışılarak, paylaşılarak irdelenmezse ve kabuller kadar tepkiler de hayatın ve demokrasinin vazgeçilmez bir gerçeği olarak görülmezse dünya nasıl gelişir, nasıl güzelleşir, nasıl ilerler, nasıl bütün insanlığı içine alır?
İnsan özünü nasıl besler, nasıl gelişir /geliştirir kendisini ve nasıl inanır, umut eder yarınların daha güzel ve aydınlık olacağını?
Kendimizi bir yere sabitleyerek yaşayabilir miyiz ömür boyu, ya da; bir tek düşüncenin müritleri gibi bir anlayışla yükseltebilir miyiz yaşam çıtasını ve insanlık değerlerini?
"Hayır" diyorsanız, o zaman bırakınız insanlar özgürce ifade edebilsinler düşüncelerini, kimliklerini! Yeter ki uluslararası antlaşmalarla da taraf olduğumuz temel hukuk kuralları çerçevesi dışına çıkılmasın, yeter ki yıkıcı, bölücü, kıyıcı, ötekileştirici olunmasın! ”
Hangi parti adıyla başa gelinmiş ve/veya hangi partinin taraftarı olunursa olunsun; yapılan hizmetlerden hoşnut olup olmamak ve/veya eleştirmek ya da övmek başka şey; partizanlıkla kişileri ayrıştırmak, ötelemek, araya duvarlar örmek, dışlamak başka şey!
Bu durumda demokrasiden, özgür iradeden, farklılıklara tahammül, saygı, hoşgörü ve ortak paydalardan söz etmek ne derece doğru ya da samimi olur?
Bir insan A partisi veya B partisi, C partisi yahut herhangi bir siyasi oluşumun ya da görüşün taraftarı veya sempatizanı olabilir.
Bu demek değildir ki dünyaya at gözlüğüyle baksın, çağın gereklerine, demokrasinin temel değerlerine sırtını dönsün!
Bu demek değildir ki vatanseverliğin-milliyetçiliğin ya da yurtseverliğin, özgürlüğün, demokrasinin ya da dinin, inancın, erdemin EN’ leri sadece onda bulunsun!
Bu demek değildir ki kendisi gibi düşünmeyene düşman gözüyle bakıp dışlasın, kinlensin, kulaklarını-gözlerini-benliğini kapatsın!
Yine bu demek değildir ki bu güzel vatanın tek ve gerçek sahibi olarak kendisini görsün! Böyle bir şey düşünülebilir mi /olabilir mi?
İnsan destek verdiği bir partiyi ya da görüş ve düşünceyi sonradan desteklemeye/beğenmeyebilir de...
Şunu unutmamalıyız ki; hiç bir siyasi düşünce özünde mükemmeliyeti barındıramaz!
Ama o düşünce ile yola çıkar ve mutlaka kendisine bir hedef belirleyerek, o hedefi ortak dünya görüşü olarak benimseyenlerin buluştuğu merkez kılmaya çalışır.
Ancak her zaman için bunun başarıya ulaştığı söylenemez! Özet olarak:
1-: Herhangi bir siyasi görüşe sahip olmak, siyasi parti taraftarı veya sempatizanı olmak başka şey; o parti veya görüşü temsil edeni kusursuz görmek, (aklıselimden uzak bir duygusallıkla) taparcasına sahiplenip biat etmek, eleştiriye açık olmamak ve/veya eleştireni düşman bellemek başka şey!
2-: Herhangi bir siyasi parti veya düşüncenin taraftarı veya sempatizanı olmak, o kişiyi mutlak haklı, doğru, kusursuz, erdemli kılmaz!
İnsan her şekilde, her yerde ve her düşünce çatısı altında farklı algı ve kişilik özelliklerine sahiptir, kişiliğinde bir takım eksiler ve/veya artılar taşıyabilir, yanılabilir, kapılabilir vs.
3-: İnsan çiğ süt emmiş bir varlıktır. Bu nedenle mensubu olduğu cemiyet, siyasi parti veya düşüncesi dolayısıyla kendisini rakip görüşteki insan/lar/dan üstün veya aşağı göremez fakat, her görüş kendi iktidarını, kendi egemenliğini kurmak, kazanmak ister! Bunun için bir takım metotlar, yöntemler geliştirirler ve bunların başarıya ulaşması için çaba gösterirler.
İnsanın dışındaki KABUK (sıfat, ünvan, makam, konum) ne/nasıl olursa olsun; değişkendir ve eldeki olanaklara göre kişiyi önemli kılarken, maddi anlamda itibar da kazandırır.
Oysa kişisel tercihi, dünya görüşü, mensubu olduğu yapı ve sempatizanı olduğu siyaset ne olursa olsun; değişmeyen fakat geliştirilebilir, derinleştirilebilir bir ÖZÜ vardır insanın! Bu öz, onu ÖNEMLİ değil, DEĞERLİ kılar!
Siyaseti “msxlabs.org” şöyle tarif etmekte:
“ Siyaset; belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir” şu önemli başlıklarla daha net ifade ederek, gereksiz kısır tartışmaların kimseye bir hayrının olmayacağı gerçeğinin altını çizer;
Siyaset:
• Her şeyden önce bir yönetme sanatı veya bilimidir, yani siyaset bilimidir.
• Hükümet/devlet icraatlarını etkileme, değiştirme veya yönlendirmek işidir.,
• Devlet yönetimini veya kontrolü ele geçirme ve elde tutma bilgisi veya sanatıdır.
• Bireyler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili olan rekabettir.
• Bir takım maharet ve hünerlerle, çoğu kez dürüst veya ahlaki olmayan şekilde uygulamalarla karakterize edilen etkinliklerdir.
• Bir toplumda yaşayan insanlar arasındaki ilişkiler karmaşasının bir toplamıdır.
• Yaşanılan zaman veya gelecek için kararlar almak ve uygulamak için koşullar ve verilerin ışığında alternatifler arasından seçilen eylem veya eylemleri ortaya koymak, belirlenen yöntem veya biçimlerde uygulamaktır.
• Özellikle bir devlet organının uygulanabilir icraat ve genel amaçlarını ana hatlarıyla açıklayan yüksek düzeyli planlardır.”
Sonuç olarak, diyebiliriz ki; siyaset sahnesinde aktörler değişkendir, DEVLET dediğimiz temel yapı (Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün önderliğinde kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti) kalıcıdır.
Farklı etnik kökenlerden mürekkep Türk Toplumu/Türk Halkı, devletin dinamiğini oluşturur ve doğrudan siyasetine etki yapar.
Bu bağlamda, ortak ve vazgeçilmez paydaların birleştirici adı olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’ nin yüksek menfaatleri - farklılıkların bir tarafa konulmasıyla - her türlü parti, siyaset ve kendi kısır tartışmalarımızın üstünde tutulmalı!
O halde;
(Hepimizi ziyadesiyle üzen ve geçici bir kırılma noktasının dışa vurumu olarak adlandıracağımız ’Gezi Olayları ve Sonrası’ olsun, bundan sonraki yaşamımızda olsun) birbirimizi yemenin, dışlamanın, aşağılamanın, yok saymanın, ötekileştirmenin, kırmanın hiçbir anlamı yoktur!
Aklımızı başımıza toplamalı, doğrunun yanında koşulsuz yer almalı, yanlışa doğru zamanda doğru araçlarla, yapıcı üslup ve eylemlerle tepki göstermeli ...
Toplumun çoğunluğunun menfaati doğrultusunda (fakat azınlığın haklarını da göz ardı etmeksizin) doğruda, aklıselimde birleşmeli, kenetlenmeliyiz, kişisel beğenileri bir tarafa bırakarak...
Refika Doğan
30 Haziran 2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.