- 554 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİLGE KİŞİ VE İNSAN -7- (özgürlüğü arayan insanın kendisi ile buluşması)
-Ya. Yaani, benim ufacık bir adım atmam ve merhamet duyarak öne atılarak veya itilerek bilinçli veya bilinçsiz ve onların özgürlük diye bağırmalarını duyarak bulmak için onlardan önce yola çıkmam ve karşılığı olan bu güzellikleri yaşamam aman Allah’ım bu ne lütuf
Gözlerinde yaşlar damla, damla akmaya başladı.
-İşte o an o tertemiz duygun ile gönlündeki nefsanî duyguları ve hisleri pislikleri kesme, kesip yarmaya başladın bu merhamet duygusu ile. Gönlündeki gömülü olan Rahmanın Rahmet hazinesinin ve şefkat hazinelerinin kapısını açtın. Gerçek zenginlik hazinesi ve özgürlük işte bu idi aradığın ve aradıklar ve aradıklarınız. Gönlünüzü mezarlıklara çevirdikleri için bu halde idiniz. Solgunluk o nedenle yaşantınızda sizi esir almıştı sizi yöneten zavallılar tarafından, sundukları medeniyet ve önünüze sundukları yapay yaşam ile insanlar o nedenle Güz mevsimini görmüş, hazan görmüş, sararıp solmuştu. Ortalık bu nedenle karışmıştı, siyah beyaz, beyazda bir anda siyah ve kan kırmızısı oldu. İnsanlar o nedenle doğrumu yanlış mı diye düşünmeden ve tartmadan sokağa döküldü Hazan yüzlü, soluk yüzlü, sararmış, solmuş olmaları bu nedenledir ey insan.
İnsan yüzündeki sevinç gözyaşlarını sildi. Etrafındaki huzur ortamını seyreder iken, mutluluk ile
-Çok güzel anlattın şimdi ben en ufak bir iyilikle ve o kadar günahıma rağmen Allah’ın insanlara müjdelediği, ölümden sonraki âlemde bulunan, Allah’a inanan, günah işlememiş veya günahlarından temizlenmiş olanların gireceği, ebediyen içinde kalacakları yer olan sonsuz baki olan Sevgililerin, dostların cenneti olan hatta hususi, özel cennet; cennet içinde cennet olan Birlik ve beraberlik cenneti, cennete miyim şimdi!!? Aman Allahım inanamıyorum! Biran Yalancı dünya cenneti, insanları aldatan dünyanın zevk ü sefası kurtulup bir damla iyilik yapmaya çalışmam gayri ihtiyari olsa da ve karşılığın bu zavallı seni unutan ve hiç hatırlamayan bir an o anda aklının köşesinde geçen bu zavallı bedbaht kuluna Rahmet cenneti, Senin rahmetinin, inamın ve ihsanının bol olduğu cenneti bana verdin sundun sana şükürler olsun Yüceler yücesi Allahım sen Kâinatı yaratan ve idare eden tek mutlak varlık, kâinatta var olan her şeyin yaratıcısı ve koruyucusu olan yüce ve üstün varlık; varlığı kendinden olan ve kemal sıfatlarını kendinde toplayan hakiki mabudun olan Rab, Mevla, Merhametin sahibi olan..
Gözlerinde yaşlarla devam etti.
-Umumî, herkese ait rahmet, şefkat, bağışlama; her şeyi kaplayan rahmetin sahibi ve senin O Resulün sonsuz rahmeti, sonsuz İlâhi rahmetin O Resule verdiğin hususî rahmeti ile bizlere sunmaya çalışan O Resulün ve senin her şeyi kuşatan geniş rahmetine şükürler olsun, göremedim, bilemedim. Sen çıkardın karşıma ve bana lütfü ettin. Sana şükürler olsun Yüceler yücesi Allah’ım. Hiç Aklımda olmayan sen ve çocukluğumda cami imamında bana anlatılan az bir bilgi ile seni bulamak Allah’ım senin mutlak rahmetin, kayda ve şarta bağlı olmayan rahmetin, her yönüyle rahmet, tam rahmetini bir damla iyiliğimin karşılığı olarak hiçte hak etmeye layık olmadan bana sunman.. Cisimleşmiş rahmet, yağmur gibi maddî vücut giymiş rahmetinle dilimi ve kalbimi bedenimi sarman nurlu rahmetinle benimle olman, Mahlûkatı idare eden ve terbiye eden seninle beraber olmak…
Lafın sonunu getiremedi secdeye kapandı, gözyaşı ile.
Cisimleşmiş rahmet, yağmur gibi maddî vücut giymiş rahmet, Acımak, şefkat göstermek, korumak, iyilik etmek, biçarelere yardımda bulunmak, esirgemek için bir adım atmak, Merhamet eden, merhametli davranmak yüce dinimiz İslam da ve Yüceler yücesi Allahın katında vardır. Çok merhametli, acıma hissi fazla olan veya bir damla olan acıma hissi ve merhamet ile olmak ve Acıyarak, merhamet ederek yola çıkmanın karşılığı olan Cennet ve O Resulün komşuluğu… Bu nedenle Merhametli, merhamet edip acıyan olduğunu bilmeli, acımayana acınmayacağını bilerek Acıma ve şefkat ile esirgeyip acımak suretiyle gönlümüzdeki bu iyilikleri yaşamda yaşayarak ve insanlara sunarak onların iyilik etmek biçarelerin dertlerine koşmak, gönlümüzdeki ve cebimizdeki olan maddi ve manevi hazinelerin anahtarı ile merhametli oluşla koşmalıyız. O Rahman ile O Resul ile. Çeşitli şer güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birliği görerek ve hissederek ihlâsımızla O Rahman ve Resulle beraber gönlümüzdeki bu güzelliklerle yıkmalıyız çünkü belli bir amaç için kurdukları ittifak kendi çıkarları ve nefsanî duyguların tatmin için insanlığı yok saymaya varan bu birliklerini yerle bir etmek gerekir. Kendimizi kobay olarak sunmamalıyız bu şer güçlerine, gözü dönmüşlere imanın ile ihlâsınla,merhamet ile Güçlü kuvvetli, bahadır, gözünü budaktan sakınmaz, cengâverliğimiz ile önlerine set çekmeliyiz.Hatta bu imanı hissetmemeleri için Bir bilgiyi ifade eden remizler, semboller sistemini kullanarak bizler sundukları, İçi boş ve oyuk boş yaşam alanı olan yer,. Güçlü görünmekle birlikte kuvvetli olmayan değersiz, kıymetsiz bilgisiz, cahil akılları ile sundukları yapay sadece kendi çıkarlarına hizmet eden ve insanlığı görmeyen ve acıma hissi olmayan aşağılık dünya düzenbazlarına haddini Allahın izni ve O resulün sünneti ve ışığı ile bildirmeliyiz. Hatta yok etmeli ve yere sererek ayaklarımız altında imanınımız ile çiğnemeli ve yok etmeliyiz. Ancak bundan daha önemli bir konu vardır ki, dünyadayken yaşadıkları bu sıkıntılı pişmanlıktan çok daha büyüğü ahirette karşılarına çıkacaktır. Dünyada iken dinden uzak yaşayan insanlar, ahirette dünyada geçirdikleri her dakikanın an be an pişmanlığını duyacaklardır. Çünkü dünyada çoğu defa uyarılmış, doğru yola davet edilmişlerdir. Kendilerine verilen süre içerisinde düşünebilecekleri ve doğruyu bulabilecekleri çok fazla zamanları olmuştur. Ancak bu anları hep göz ardı etmiş, uyarıldıklarında dinlememiş ve dünya hayatının hiç son bulmayacağı gibi bir hisse kapılarak ahireti unutmuşlardır. Ne var ki, cehennem ile karşılaştıklarında artık geri dönüp telafi etme imkânı bulamayacaklardır.
İnsan hayati bir tehlike ile yüz yüze geldiği zaman, vicdanı, şaşırtıcı bir hızla her şeyin muhasebesini yapmaya başlar. Dünyada geçirdiği ömrünü ve bu süre içinde yaptığı işleri bir, bir değerlendirir. Eğer bu kişi dünyada iyi işler yapmamış, Allah’ın dinine uymamış bir kişi ise, o an içini büyük bir pişmanlık kaplar. Çünkü dünyadaki yaşamı boyunca hiç düşünmediği gerçekler, bir anda tüm açıklığıyla gözünün önünde beliriverir. Belki de hayatında ilk defa, ölümün gerçekte çok yakın olduğunun farkına varır. Dünyadayken cenneti hak edecek bir yaşam sürmediğini ve yaşadığı pişmanlık hissinin de bundan kaynaklandığını düşünüp anlar. Allah’a karşı gösterdiği nankörlüğü fark etmiştir ve bu tavrının karşılıksız kalmayacağını da vicdanıyla çok iyi hissedebilmektedir. O ana kadar hiç yaşamadığı yoğun bir korku içini kaplar. İçinde bulunduğu durumdan kendisini yalnızca Allah’ın kurtarabileceğini anlar. Eğer kurtulursa artık bundan sonra bu yaşadıklarını kesinlikle hiç unutmayacağına, Allah’a çok şükredeceğine ve hayatının geri kalan kısmını bu gerçeklere göre düzenleyeceğine dair sözler verir. O anki tehlikeden kurtulabilmek için yalvara, yalvara Allah’a dua eder. Yeter ki kurtulsun ve eline bir daha yaşama fırsatı geçsin... Ama çoğu insan, içinde bulunduğu tehlikeyi atlattıktan sonra, Allah’a verdiği sözüne sadık kalmaz. Allah’ın kendisini kurtarması ile birlikte bir anda eski ruh haline geri döner. Duyduğu pişmanlık ve teslimiyet, yerini bir anda eski nankörlüğüne bırakır. Ölümle burun buruna geldiğinde düşündüğü ve farkına vardığı gerçekleri bir anda unutur. Tehlikeyi atlatmanın verdiği güven içinde, sanki Allah’a dua eden ve o pişmanlığı yaşayan kendisi değilmiş gibi Allah’tan dan yüz çevirir. Eski yaşamına kaldığı yerden, belki de dünyaya daha da bağlanarak devam eder.
İnsanlar, bir sıkıntıyla karşılaştıkları an Allah’a yönelirler. Ancak tehlikeden kurtulduktan sonra bir anda Allah’a verdikleri sözü unutarak nankörlük ederler. Buradan da anlaşılmaktadır ki, yaşadıkları pişmanlık, tehlike anındaki çaresizliklerinden kaynaklanmaktadır.(1) İnsan Parlaklık, parlama ile oluşan bu yeni hayatın oluşumuna, gösteriş, debdebe, tantanadan uzak oluşuna yeni bir hayatın yeni huzur dolu iklimindeki bu değişimin parıltılı, parlak gidişatında çok memnundu. Ama her an yeni gelişen olayları çözmek için gösterdiği çaba sayılmaz ise hayatı güzelliğin göz kamaştırıcılığı, parıltılı, hoş gösterişten uzak güzelliği ile gizemli olarak devam ediyordu. İnsan nefise ye döndü, nefise yanında yoktu, sanki buhar olup uçmuştu. Cenabı-ı Hakkın idare ve terbiye ediciliğinin parlaklığı; ışık ve parlaklık saçan İlâhî idare ve terbiyesi hayretler muamması ile devam ediyordu. Etrafına bakındı nefise az ilerde çobanın yanında oturuyordu. Yanına yaklaştı. Çobanı başı ile selamlayarak
-Selam un aleyküm, nasılsınız?
Diyerekten yaklaştı. Çoban güler yüzle sanki yıllardır tanıyormuşçasına
-Hoş geldin evladım, gel şöyle yanıma otur. Nefise kızım da senden bahis ediyordu bana.
-Kızınız mı?
-Evet! Sana söylemedi mi yoksa?
Diyerekten nefise ye baktı. İnsanda şaşkın bir eda ile nefise ye baktı. Nefise
-Babacığım söylemeye fırsat bulamadım
İnsan
-Sizi tanıdığıma çok memnun oldum, sanki sizi çok yakından tanıyorum, ama çıkaramıyorum!
-Benim adım hakkı evladım, Cenabı-ı Hakkın saltanatının gösterişliliği genişliği büyüklüğü ve azameti sonsuzdur, bazen insanlar çift yaratılmış derler ya ondan olmasın?
İnsan içinden bu çoban hakkı amcada ne kadar sevinçli, neşeli, memnun, mutlu, bahtiyar bir insan tıpkı kızı gibi diye düşünürken nefise elinde bir tas süt ile geldi ve insana gülen gözlerle
-Kendi ellerimle şimdi sağdım buyur bir tas taze sütten iç!
İnsan memnunluk duyarak uzatılan bir tas dolusu sütü afiyetle içti ama hayretler içinde
-Hayatımda hiç bu kadar lezzetli bir süt içmedim!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.