- 547 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
bahşedilmiş lütufları anlayamamıştım... ardahan öyküleri 313
Gezmek insanı civan salarmış.
Posof minibüsü’ne bindim. Yanımda imamefendi onunda yanında genç bir adam. Yola çıkmamıştık, test soruları çözmeğe girişti. Kendi deyişiyle, sınav heyeti tatil günü cumartesi olmasına karşın bunu bekliyormuş ve sınav edeceklermiş ’genç adamı’.
Kafadan mı yazıyordu. Essah mıydı söyledikleri? Böylelikle mi tatminat sağlıyordu. Gerçi herşey olasıydı şu dünya’da.
Yol’da bir saniye durayım, soluklanayım demeden kalem elinde cızdı karaladı...
Telefonu çalışmadı. İmamefendiye numaraları yazdırdı ve arattı. İmamsa bozuntuya vermediysede... aldı, verdi: Kıpkırmızı kesildi imamefendi. Son kuruşlarıyla telefon’a kontur doldurtmuştu!
Minibüste herkesin tepkisini toplamıştı genç. Bir kerli- ferli adam pusudaymış. Herkesin kızmalarını kendi kızdığıyla; kızmasına onaylar alacağını ayarlayınca, bu parladı:
" - Yeter baban goru... seversin. Daha yeter ya, Allahın seversen! Bu soru çözmeği bırak!"
Güya kerli- ferli adam genç’e kızıyordu. Fakat münasabetsizliğine kızmıyormuş gibi yapıp onu düşündüğü içinmiş gibi yaparak genç adama giydiriyordu.
iyi planlanmış plan zil gibi çalışıyordu...
Devam etti KEL ADAM:
"... sabah beri aklın karuşturdun durdun. Kenden acımiyersen, istikbalen acı yavrumcan yazuksun! Büldüğlarında poğ ettin koydun haşdora. Haşa burdan haşa cemaatten!" Minibüste ki herkes:
"- Estağfullah!.." çekti.
genç... oğlan... genç adam n’lduğunu, kendisine ne olmuştu’ğunu anlayamadı. Hayat’ın kendi düşündüğü oyun tarzı şey’i olmadığı. Minibüste tatlı tatlı oynamağa benzemediği... Sınav soruları çözüyordu. İnsanlara yön veriyordu. Şöför direksiyon salladığında minibüs uyumla sağa sola kıvrılıyordu. Kendisi telefon numaraları yazdırıyordu. O numaraları arattırıyordu. Direksiyon söylüyordu, tekerler o yöne akıyordu. Ön iki teker nereye derse arka tekerler oraya gidiyordu. Genç, minibüste rahat sürdüğü direksiyon sefasını karıştırmıştı. Direksiyon hakimiyeti yitmiştiiii!..
Kerli- ferli adam, imamı dirseğiyle dürttü. Yani sende vur! Sende döşen, benim kulaklarım gittiyse seninde konturların gitti’ye getirdi meseleyi.
" Onsuz mökkem vursaydı!"
"Onsuz bir ey ders verseydiler delikanlıya." Bunu arkada mıy mıy mıyıldıyan sümüklü kadın aklından geçiriyordu.
Gencin hacillenmesi ne kazandıracaktı sana aaa Kadın!
Allah senden sorsun bunun hesabını kadın. Düşündüklerini, içinden geçirdiğin negatif düşünceleri Allah senden sorsun kadın. Daha ne diyem!..
Zayıf yerinden kırılırmış zincir. Minibüs sosyal gurup ya, genç gurubun kırılma noktası olmuştu. İnsanlar her zaman bunu yapmışlardır. Biraz münasabetsiz genç’e yapmazlardı mı? Belki havalıydı, yetersizlik kompleksi yüzünden gıcığımıza giden şeyler yapmıştı. Bizce gıcık diyeceğimiz davranışlar herkese gıcık gelir miydi? O ise tartışılır şeydi?
Yol uzamıyordu. Hala yoldayız. Arabamız uzanıyordu. Minibüste sessizlik varıydı şimdi. Önce, hırıltı- gürültü onca varıydı; sonra, sonra varıydı.
Bana bu ders oluyordu. Kırılmış kalpleri geride yolda, yol’a koyuyordum.
Yola çıkmışım, ders, ibret almakmış bana bahşedilen: ders. İstediğimizi: Yalvararak istediğim şeyleri Tanrıdan dile(n)diğim şeyleri, Tanrı bana bahşediyordu.
Ben ferasetsizliğime kurbanedip gerilere bırakmışım lütufları. Hep böyle olmuş.
Yola çıkmışım VALE’de ortalık bir yerdeyim. Gurami’nin Oteli ile dişçinin olduğu eski binanın önünde üç tahta kalasla tapılmış bank tabir ettiğimiz oturağa oturmuştum, elimde, şu: Fransız Canson marka çok amaçlı resim defteri... ne. Gürcü Karagöz’ün portresini çiziyorum. Bu işi benim başıma Aşot açtı. Karagöz geldi, ağacın dibine gelmişti. Mazgalı açtı. Mazgal su vanalı kuyunun mazgalıydı. Hava tatlı ılgıt bir havaydı. İnsan sederekleşirdi bu havada.
Ağaçlar, yeller, herbişeyle bitkiler, floralar, özümüzden geçmiştik. Kayıplara gitmiştik.
Bir güzel ayamdayız, Allah’a ayan bize kapalıydı: anlamsal olan!
Bahşedilen şey; Onu ben çok çok istemiştim. Çocuktum, beşinci sınıfı Posof’ta okuyordum. Vale ve S.S.C.B. balkonlu evimizin karşısındaydı. Bakıyordum oralara... gitmeği hayalederdim. Yeşil ağaçlar altında... seçtiğim bir ağaç vardı, o ağaçta, mutlaka bir ev varmıştır diye düşünürdüm. O ev’de evin önüde vardır diyordum. Önü dediğim mekan’a ayak basamazmışım denildikçe ifrit kesiliyordum. Bunu bana büyük insanlar söylerdi. Hürriyetim’e ve özgürlüğüm’e, bunu, vicdanıma açıklamalarnı sormağı hiç düşünemedim. Basiretim ve ferasertim daha olmamış mıydı?
Çok, çok istemiştim Vale’yi görmeği. Hayallerim çocukçaydı hayalederdim ve hayallerimin gerçekleşmesini ise Tanrı’dan isterdim. Çocukluk yapıp çok şeyleri istememiş olurdum.
Bahşedilecek isteklerimi gerçekleşince gerçekten basiretedipte anlayamıyordum.
İrade sahibi olunmadan o konu hakkında ne olursa olsun kişi anlayışını koruyamıyor. Bir insani zaaf daha insanoğlunun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.