MÎZAN
MÎZAN
Cenâb-ı Hâk, Mîzan’da amelleri tarttığı zaman iyiliklerin kötülüklere, sevapların günahlara, galibiyeti veya mağlûbiyetine göre hüküm verecektir.
Her gün başka bir renge boyanan yüzler arasında, hayatın çıkık kemikleri kaybolur…
“Bir dirhem et, bin ayıbı örter.”derler.
Birileri onu mu kıstas alır da, maskelenir surat? Baykuş olur gözler…
Oysa, ruhun maskesi değil mi beden?
Kat kat giyinmek neden insanoğlu?
Neden?
Zincirlerini kırma çabasında bu hayat!
Ve ben, yorgunum…
Alaca göçmen kuş misali…
Kim demiş, kanat çırpmaktan yorulmaz.
Demir tavında dövülür, kuş gökte ölür.
Ya kaybolursa insan, kendi deryasında?
Zaman aşımına mı uğruyor cesaretler, güvenler?
Issız, dipsiz bu korkular, lanet olası bir kabus!
Silkelenip kalkması, bu kadar mı zor?
Derin tedirginliklerin adı, ne vakittir paranoya?
Dilin susması; aslında verilecek hiçbir cevabın, sorunları unutturan sorular doğurması mı demek, anksiyete kaynağı? Böyle olalı, insanlık mı terfi etti.
Veballer ve veballar…
Bu ucube beden, hesapsız çürüyüpte sanır ki toprak olur mu? Hiçbir bedel ödemez mi kötüler?
Yoksa, irem bahçelerine açılan kapıların, anahtarları onlara mı satılmış?
Bu nefes bâki mi ciğer de?
Ya ruhunun astarı bu beden kılıfı, ölmez mi?
Sıkışmaz mı bir körlüğe ruh?
Uyan! Zalim uyan!
Bu mîzan SENİ de tartacak can pazarında!
23.08.11
NURGÜL OCAK