Ukde
Ukde (*)
--Konferans saatini kaçırmak üzereydim. Prof. Dr. Önder Çağıran Hoca’ya telefon ettiğimde 15 dakikalık bir zaman vardı. Saat 13.00 deki konferansı rutin saatlerdeki gibi 2.30 veya 3.00 de zannederek yavaştan almıştım. Hoca 15 dakika içinde yetişebileceğimi söylemişti. Evden çıktım. Karşıdaki Şehit Mustafa Şimşek Tramvay durağına geldim. Derken 10 dakikası geçti zamanın. Olacak gibi değil çıktım duraktan. Taksi ile gitmek en güzeli idi. Atladım Sinan taksiye. Son sürat giderek, ışıklarda sabırsızlanarak, hop oturup hop kalkarak, bir saate bakıyor, bir yola bakıyordum. Bendeki sabırsızlık, telaş şoföre de sirayet etmişti. Hızla sürüyordu taksiyi. Mesafeyi uzun zannetmeyin, 3 km gibi bir şey. Ters yöne sapmalar, geri dönüşler ve nihayet Eğitim Fakültesine ulaştık.
Hocaların giriş kapıları şifreli idi. Kapıya geldim Önder Hoca’ya telefon açtım tık yok. Evet. Belli ki konferans başlamıştı. Girecek çıkacak birini beklerken yan dershanenin penceresi açık, öğrenciler dersteler. Pencere dibindeki gence elimle işaret ettim, pencereye geldi:·”Kapıyı açabilir misin?” Dedim. İmkânsız olduğunu söyleyerek güvenlik girişini tarif etti. Tabi konferans başlayalı 8/10 dakika oluyordu. Bir 5/10 dakika ertelense diye de içimden geçirmiştim. Güvenlik girişine gelmeden ikinci köşedeki açık kapıdan girdim içeri. Birinci kata çıktım. Katta o gün kan bağışı mı ne vardı? Tek kişilik karyolalarda gençler kan veriyorlardı. Hatta sağlık görevlilerden bir hemşireye bile yanlışlıkla: “4. Kata, konferans salonuna nasıl gideceğimi” sordum. Tabi ki “Bilmiyorum.” Dedi. Upuzun koridora geçtim. Dersler bitmiş, öğrenciler dağılmış. Boş dershaneler açık kapılardan izlenebiliyordu. Tek tük öğrenciler dolaşıyordu koridorda. Bunlara bir şey söylemeden karşımdan gelen üniversite de görevli olduğu anlaşılan gençten konferans salonuna nasıl gideceğimi sordum. “Beni takip et.” Dedi. Şifreli kapıları açarak salonun kapısına ulaştık. Öğrencilere ait girişten içeri girdim. Yukarıdan aşağı koltuklarda katılımcı öğrenciler çoktan sıralarını almış, “Türkçe’nin Dirilişi” konferansı çoktan başlamıştı.
Kapı girişindeki sıranın önündeki sıraya oturdum. Bu sefer Önder Hoca’nın kıymetli misafiri değildim! Yanına kadar gitmeye her nedense düşünmeden öğrenciler içerisinde bu konferansı bir ders havası içinde doyasıya yudumlamak istiyordum. Nedeni çok açıktı; Kayseri Lisesi’ni bitirdikten sonra üniversiteyi okuyamamıştım. Bu her zaman içimde bir ukde olarak beni hiç terk etmemişti. Ve koltuğa oturarak konferansı can kulağı ile takip ve yanımdaki genç ile de sessiz sohbetlere devam ediyordum. “Bu ak saçlı bu adamın burada işi ne.” Diye düşündüğünü bildiğimden “Önder Hoca aşağıda mıdır?” diye sordum: “Evet.” Dedi. Merakını gidermiş oldum. Teneffüs ettiğim hava bambaşkaydı. Mutluluğumu gizleyemiyor, adeta sevinçten uçuyordum.
Nedir bilinmez! Bu arada iki poz resim çektirerek bu hikâyenin gerçekliliğini ispata çalışıyordum. . Derken saat geçti, çeyrek saatler ve konuşma hitama erdi.
---Konuşmacı Prof. Dr. Mustafa Argunşah ve Prof. Dr. Önder Çağıran hocaların bulunduğu çıkış noktasına doğru yöneldim. Merhabalaştık, tokalaştık. Merdivenlerden Önder Hoca’nın makamına inerken her iki üniversite hocasına hitaben: “Hocam bu gün üniversite de okuyamamanın ezikliğini atıp dersinizi dinledim. Çok mutlu oldum. Nedeni liseden sonra okuyamamıştım. Hatta hatta Sevgili Önder Hoca’nın misafiri olmam gerekirken yanına varmamış, bu seferlik affına sığınarak yüksek öğretimde öğrencilik nasıl bir duygu imiş onu /hani derler ya/ içesine yaşamaya çalışmıştım. Bu şuna benziyordu; askerlik yapmak isteyip te yapamayan engelli vatan evlatlarımızı bir günlüğüne de olsa silah altına alıp Peygamber ocağında Şanlı Türk Askeri’nin elbisesini giydirmek, törenle yemin edip arkasından terhis edilip Büyük Türk Milletinin şanlı bir askeri duygusunu yaşatmak, tattırmak gibi bir duyguydu.”
---Bu olayı katıksız Hocalarıma anlattığımda güler yüzle ve memnuniyetle benim tavrımı tasdik ediyorlardı. Bu da bana sonsuz mutluluk veriyordu.
Prof. Dr. Mustafa Argunşah Hoca söylenen çayı içmeden müsaade istedi. İşleri yoğundu. On beş dakika sonra başka bir toplantıda konuşacaktı.
Bizden ayrılırken, hemencecik, alelacele yazmış olduğum “Felâhiyeli Şair ve Yazarlar Güldestesi” kitabımı imzalamış kendilerine takdim etmiştim.
Ukde: Arzu edip de ulaşamadığından dolayı içe dert olan şey. (Türkçe Bilgi Sözlük)
Kadir ACI
23.03.2016
Kayseri
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.