- 550 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Fato Ana
FATO ANA
Küçücük gözleri vardı Fato ananın. Yüzünü kaldırp da karşısındakine baktığında uhrevi bir ışık gibi bakışları sevgi ve güven empatisi yerleştirirdi yüreklere. Kürt Şeyho dayının eşiydi Fato ana. Derme çatma bir çit ayırırdı bakçelerimizi. Babaannemin de şimdiki deyimiyle en iyi kankasıydı.
Neredeyse her gün birlikte olurduk Fato anayla. Bulgur mu döğülecek, yufka mı açılacak, erişte mi kesilecek, tarhana mı dökülecek, pestil mi serilecek, Fato ana yardımcı bir güçtü babannem için. Bunların dışında bahçede, bağda, hayatın her anında Birlikteydik Fato anayla. Garip bir şivesi vardı. Fato anayı anlamakta epey güçlük çekerdim. İyice bunaldığında başlardı kürtçe konuşmaya. Çok hoşuma giderdi Fato ananın kürtçe konuşması. Hep dua ederdim ki; başlasın kürtçe konuşmaya.
Özellikle pazar günleri ateşi yakardı bahçede Fato ana. Keşif bir duman bulutunun gök yüzüne yayıldığı bu günler en mutlu günlerim olurdu. Hemen çökerdim ateşin başına. Nasıl çökmezsin. Birazdan külde nar gibi kızarmış keteler çıkardı ortaya, enfes kokusuyla. Fato ana yarardı bir tanesinin içini, sürerdi mis gibi tereyağını içine uzatırdı keteyi. Hemen gelinine bağırır artık ne varsa ya süt, ya ayran ya da pekmez getirmesini söylerdi. O güzelim keteyi afiyetle indirirdim mideye.
Torunu Selo en iyi çocukluk arkadaşımdı. Birlikte giderdik mısır tarlalarına. İlk sigaraya da birlikte başlamıştık. Henüz on iki on üç yaşında sararmış otları kağıda sarar sigara niyetine bir iki nefes çekerdik. Çocukluk işte bizimkisi. Selo çok mert, çok da çalışkan bir çocuktu. Bir gün komşu mahallenin çocukları gelmişti beni dövmeye. Çığlığımı duyan Selo öyle bir yetişti ki hızır gibi. Daldı çocukların arasına elinde sopasıyla beni iyi bir dayaktan kurtardı.
Şeyho dayı kocaman azametli bir adamdı. Pos bıyıklı, kartal gibi bakışları vardı. Elinde gümüş tesbiği ve ağızlığı, yeleğinde altın köstekli saatiyle öyle bir dolanırdı ki sokaklarda onu tanımayanlar hayranlıkla, tanıyanlar ise kıskançlıkla bakardı. Sabahın ilk ışıklarıyla çıkardı Şeyho dayı evden. Demirci ustasıydı ve dedemle dükkanı karşı karşıyaydı. Bazen ben de imrenirdim dükkana gitmeye. Sabahın mahmurunda açardım gözlerimi. Gün ışımadan giderdim dükkana. Elimde çalı süpürgesi bir güzel ıslardım dükkanların önünü. Önce bizimkinin sonrada Şeyho dayının dükkanının önünü bir güzel süpürürdüm. Sonra dedemle birlikte otururlar dükkanın önüne, beni kayveye gönderirlerdi. Sabah kahvesini keyifle yudumlarlardı. Şunu söylemeden geçmeyeceğim. Can atardım o kahveden içmeye. Ama içmek nasip olmadı.
Keskin tipik bir Anadolu kasabasıdır. Her etnisitede insanların yaşadığı anadolumuzun adeta küçülmüş bir halidir. Karşı mahalle dediğimiz yer muhacir ve boşnakların yaşadığı bölgedir. Çan tepesinde ise "abdallar" dediğimiz öz be öz türkmenler yerleşmiştir. Bunların yanı sıra kürdü, çerkezi, arnavutu, lazı, dadaşı her milleten insanın barış ve huzur içinde yaşadığı Anadolunun tipik bir profilidir Keskin. Her gurup özgürce sürdürürdü gelenek ve göreneklerini benim çocukluğumda. Hatta bu kimlikler kutlarlardı birbirlerinin örfünde yer alan özel günlerini. Örneğin abdallar saz ustalarıdır. Düğünde dernekte çalarak sürdürürler geçimlerini. Muteber insanlardır abdallar. Abdallar demişken kör tekin düştü aklıma. Tekin Keskin’ in sevgilisiydi adeta. Gözleri görmezdi. Elinde değneği her sabah çarşıya inerdi yolu da bizim kapının önünden geçerdi. Tanımadığı hiç kimse yoktu Tekin’in. İnsanı nefesinden tanırdı adeta. Bazen evin önünden geçerken sesimi değiştirerek takılırdım Tekin’e. Tekin yutar mı. İlk sözü " Davut! Döşüne kötelerim" olurdu.
Bir de bey efendiler vardı Keskin’ de. Hacı Ahmet amca, belediye başkanı Mehmet amca, Kamillerin faik amca şu anda hatırladıklarım. Başlarında fötr şapkaları, giydikleri bir tek kırışıklığı dahi olmayan takım elbiseleri, bırak çamuru, üzerine bir nebze toz düşmemiş iskarpinleri, ellerinde bastonlarıyla haşmetle görünürlerdi çarşıda.
Bilmezdik kürdü, türkü, çerkezi, sünnüyi, aleviyi o zamanlar memleketimizde. İnsanlar, dürüstlük, saygı, sevgi, hoş görü ve yardım severlik ölçüleriyle itibar görürlerdi. Irz düşmanı, hırsız, arsız ve hayasızlar dışlanırdı toplumdan. Hem de öyle bir dışlanırlardı ki fazla barınamaz terk ederlerdi memleketi,
Biz çocuklar ancak kız yüzünden kavga ederdik. Daha doğrusu kendimizi mahallenin namus bekçileri olarak görürdük. Ara sıra mahallenin kızlarına asılan diğer mahalle çocuklarıyla taşlaşırdık.
Dedim ya Keskin anadolunun küçük bir profilidir adeta. Birlikte yurt edinmiştir bu toprakları üzerinde yaşayan insanlar. Kıvançta ve kederde bir olarak gelebilmişlerdir bu günlere. Her biri kolonlarıdır gök yüzü denen çatının. Bu kolonlardan birinin yıkılması halinde kimse sağ çıkamaz bu enkazın altından. Umudum bunun bilincinde olarak, birliğimizi bozmak isteyenlere karşı durarak, aymazı, gafili içimizden def ederek dostluk ve huzur içinde yaşayabilmek bu kutsal topraklar üzerinde özgürce.
Davut Tunçbilek/ Elmadağ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.