SARI MEKTUPLAR: HAZAN
Gözerimin sonsuz ufuklarında “SENA” benzer bir noktaya odaklanmışken ayaklarımın altında kumdan eksibeler ve sen denizin yüzeyinde seke seke gidiyorsun! Başım üstünden uçup gitmekte olan martılardan, hemen yanı başıma birkaç tüy düşüyor!
Sen gittin gideli buralar yalnızlık kokuyor, çimenler kuruyor, otlar sararıyor. Ve giderken beni almadan gittiğine kızamıyorum, hayret! “Beni “ derken sendeki benden bahsediyorum. Ve giderken neden düşlerimi benden ç/alıp götürdün?
Az sonra güneş batmış olacak, sensiz gecenin karanlığı beni boğmaması için düşlerini kır evimin beyaz kireç badanalı duvarında izlemeye koyulacağım; bir sinema salonunda film izler gibi…
Sen gittikten sonra leyleklerin göçüyle sonbaharın geldiğini hatırladım ve parmaklarımda yuva yapmış kırlangıçlar bir bir göçe doğru yol aldılar. Sahi sen gideli iki mevsim oldu mu? Oysa ben iki çarpı dört mevsim kadar uzun bir süre olduğunu düşünüyorum.
Geceleri mor renkli rüyalar görüyorum; kapkara kâbuslarla rüyalara giriş yapıyorum sonra seni arama sekansları ve rüyanın sonuç bölümünde her zaman ki gibi ellerim boş kalıyor ve sen benden uzaklaşmış olarak, mor rüyalarımdan uyanıyorum!
Ayrılık, acı bir öksürük gibi gelir; geldiği gibi de alıp götürür. (DR)
Şimdi vakit gece yarısı, ne senden yana bir fısıltı ne de kokun var; yoksa yaşlılıktan mı hem duymuyor hem de koku alamıyor olabilir miyim? Yok, yok ağaçlardaki birkaç huysuz serçelere de sordum; onlar da ne bir fısıltı ne de bir koku almadıklarını söylediler. Yalan atıyorsam iki gözümsün!
Sonbaharın ilk sabahına hüzünle uyandım. Elimi yüzümü yıkadım ve “sen bir ilkbahar güneşiyle uyandın mı hiç” şarkısını dinleyerek kahvaltımı yapıyorum. Soframda bir sen eksik her şey var! Lodos, solgun güneş var, deniz dalgaların sıcak akıntısına kapılıp giden göçmen kuşları görüyorum ve sen eksik bir sonbahar sabahındayım…
Saatler mi durmuş yoksa zaman mı; kum saatindeki kumlar bile onlardan daha hızlı akmakta.
İşte ölümlü dünya! Ayrı olma durumu, yaşadığımız süreçte çeşit çeşit ayrılıklarla bizi derinden üzüyor, bizden uzaklaşanlara özlettiriyordur. Kimi zaman yanımızda olanlar, bizimle yaşayanlar kimi zaman uzaktaki varlıklarımızdan ayrılıp, ayrılığın acı ıstırabını yüreğimizden hissediyoruz. İşte bu hayat, abu! Hayat…
“Gönül” bahçemizdeki otları biçtim; sonbaharın gelişiyle onlar da iyice sararıp soldular. Bununla birlikte Kırlangıçların, çamurdan ördükleri aşiyanları örümcek ağları sarmıştı. Ayrıca bahçe önündeki posta kutusunun, ilgisizlikten dış cephe boyaları sökülüp dökülmüş haldeydi.
İşte bazı insanların harap olma durumu; nesnelerde olduğu gibi insanların da sevgisizlikten, ilgisizlikten çürüyüp gitmesidir AŞKSIZLIK! Sensizlik; yeryüzünde diri diri yaşıyorken bitkisel hayata girmektir bir bakıma…
VE…
Sonbaharın sarı rengine bürünen ellerimle topluyorum darmadağın olan özlemlerimi... Serin esen rüzgâr savurdukça tozlu topraklı yollarda beni aklıma düşüyorsun bir kez daha... Sahi sen de özlüyor musun beni, seni özlediğim kadar?
Patetik Mektuplar/ 2BİN15___ Deman Ronahi
YORUMLAR
Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bilmediğim bir sokağa girmişçesine telaşla yürüyordum dar ve bir o kadar ıssızlığın içinde... mevsim bahar mıydı yoksa hazan mı farkında bile değildim .. Bildiğim tek şey üşüdüğümdü...
Sararmıştı saçlarım ellerim mora bulanmıştı sanki... Gözlerime değen renk sarı ....
Rüzgâr çıkmış ve dalından ayırmıştı sapsarı bir yaprağı... Çığlık çığlığa savrulmuş ve düşmüştü eteğimin ucuna... Can çekişircesine. Eğilip avuçlarıma almıştım.. Yaprak ta üşümüştü ben gibi...
Hangimizin çığlığı sessizdi... Yaprağını kaybeden dalın mı? Dalından koparılan yaprağın mı? Kuzeyde kalan sevgilinin yokluğunu sırtında hançer gibi taşıyan benim mi?
Tüm bunları düşünürken karşıma çıkan banka oturdum ağlamaklı...
Bir kaç damla yağmur değerken tenime bankta unutulmuş bir zarf buldum... Gönderilmemiş bir mektup...
Hazan kokusu....
Bir kaç damla yağmur değdi mektuba. Dağıldı sözcükler ben gibi...
Uzun bir yolculuktu benimkisi... Uzunca bir masal. Binlercesi gibi...
Yorgunluğun ulvi bir molası bulutların görkeminde sağaltı....
Teşekkürler dost kaleme... Daim hayranlıkla.... Saygılar Sevgiler...
newstarshine tarafından 6/24/2015 4:35:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
DemAN
Bu güzel yorum karşısında sustum...
cansın:)
Sayfaya tesadüfen uğradım;ama tevafuk oldu benim için. Ne hoş ifadeler,ne çarpıcı cümleler, mektubu bir çırpıda soluksuz okudum adeta. Mektubu yazanı gıyaben kıskanmadım desem yalan olur. Sözün gücünü gösteren :'Kalem kılıçtan keskindir.' sözünü teyit eden okkalı ifadeler. Kendini satırların akışına kaptırıp gidiyorsun...Büyülüyor insanı cümleler, imgeler. Hele hele günümüz teknolojisinin unutturduğu mektup yazamama hastalığımıza rağmen, böylesine içten kaleme alınmış bir mektuba, hem de sevgiliye yazılmış özlem dolu,hasret tüten bir mektuba denk gelmek ne büyük devlet oldu benim için anlatamam. Sarı mektuplar sardı sarmaladı beni. Bence günün yazısı seçici kurul fazla yorulmasın alenen ilan ediyorum naçizane.
Efendim elleriniz dert görmesin,rüyalarınız gümrah olsun. Hüznü, hazanı ve dahi hasreti bu denli güzel ifade eden bir mektubun sahibini ve muhatabını gıpta ederek tebrik ediyorum. İçten selam ve saygılarımla.
“Gönül” bahçemizdeki otları biçtim; sonbaharın gelişiyle onlar da iyice sararıp soldular. Bununla birlikte Kırlangıçların, çamurdan ördükleri aşiyanları örümcek ağları sarmıştı. Ayrıca bahçe önündeki posta kutusunun, ilgisizlikten dış cephe boyaları sökülüp dökülmüş haldeydi.
Başkaca ne söylenebilir...
Bir de Sayın NUR-ZEN'nin yorumunun güzelliğinden başka...
Ömrünüze bereket.
DemAN
Çok teşşekkür ederim değerli görüşleriniz için ve geldiğiniz için...
saygımdasınız
Aşkın uzakken acısıyla ölmekte, yakınken uzak hissetmekte aynı duygular ve aynı coşkudur...
yazar bunu çok güzel vurgulamış ve duygular özlemin bir o kadar kalbe yakın olduğunu bir şelalenin akışı gibi atışları içinde hissettiğini de vurgulamış... Çokta güzel anlatmış yüreğine sağlık...
Tebrik ediyorum saygımlasın...
DemAN
Sayfama hoş geldin Sevgili NUR-ZEN
Değerli bakış açınla yaptığın yoruma çok ama çok teşekkkür ederim
Saygımda olan güzel yüreğine çokça selamlarımla