Elzem / Züleyhaأساسي göğüs kafesinden azat et beni bırak savrulayım yalnızlığın gölgesinde Züleyha toprağa düşen sübyan ölüsü şimdi zaman pençesi keskin zalimlerin elinde sağ elim sen kokuyor sol elim elma ısırığı gece saçlarının kokusunu salarken Mezopotamya’nın hırçın sularına hüzün Spartacüs kesilir yırtar uykuyu gözlerden özgürlüğün doruklarına sevdalanır bakışım gülüşüm p i ç anlıyor musun Züleyha masallarla avunma yaşım çoktan geçti plastik kurşunlarla öldürme uykularımı kesilir nefesim kuytularda apansız bir ömür kaç devlet eder bir çocuk kaç türkü eder söyle hep böyle midir dünya yıkık köhne viran şehla gözlerinden hüzün damlar asıp durma sevincimi kirpiklerine oku köhne duvarlarda yüzümü tırnaklarımın vaveylasından süzülsün isyan susayım aşkını ölürcesine infilak etsin susuşlar boğazımın lal çukurunda kanat/sızım uçamam arşın dalgın saçlarında düşerim bilirsin sesimin tınısında ağır yaralanır sevda çünkü uçurum gülleri açar bir yanım hala anla Züleyha kalsam ateşten bir krallık olur bedenim gitsem küllerinden doğar bir anka ve her gece münbit sancılar tapınağında düşlerim iğfale uğrar Züleyha karıncalanır vuslat türküleri dilimde anlamsız bir karmaşanın hüzzam iniltilerinde aklımın döl yatağına ulaşır vesvese kirli yalnızlıklar peydahlanır gözlerimde bir sinek gibi yapışır yüzüme yalanlar sarmalar düşüncenin ipleri beynimi yüzümü tarayan ellerini bile unuttum Züleyha dalından koparılan gülün sonu kurumaktır ki! ben beyaz bir sayfa boşluğuyum görüyor musun yastığa düşen göz yaşlarımın hasret kokusunu yaz beni kendine Züleyha elzemdir aşk bu batar yüreğe derince sübyan ağıtlar dökülür dudaktan önce elzemdir ! her düş bir üşümüşlük taşır içinde ah k’ayıp mevsimlerin rahmine düşer künyemize yazılan ölümün kokusu ki kaç vuslat demledi dilim kangren türkülerinde Anadolu’nun hükümsüzüm ! ne olur konuş benimle kuyunun suyu çekildi bir ip sal ve çıkar beni içinden ah Züleyha göm beni kalbine Barış Çiçek |
.. ve bu şiir nasıl güne düşmemiş, hayret!