ULUDAĞ
Bursa’nın zirvesine çıktık, çamlar arasından,
Ağaçlarsa sıyrılıyordu, sararmış yaprağından. Yolun kenarına oturan düşünceli insanlar, Karıncalar gibi ormanın karanlıklarına dağıldılar. Biraz sonra ortaya çıkan çalışkan insanlar, Çuvallarına tıka basa kestaneler doldurdular. Nihayetinde Uludağ’ın zirvesine ulaştık, Oranın temiz havası ve kokusuyla kucaklaştık. Güneşle yazın kardeşliğini gösteren Uludağ, Suyuyla, kar yağdırıyordu üzerimize bağ bağ. Yemekte elimize bulaşan zifiri yağlar, Suyu görünce, sabunla arkadaş oldular. Huşu içinde cemaatle namazlar kılındı, Yüce Rabbimizin büyüklüğü içten anıldı. Gençler aralarında oynadılar toplarını, Açtılar uyuşmuş dizlerinin bağlarını. İçtikçe soğuk suları hiç kanmıyorduk, Yemeklerimizi yedikçe doymuyorduk; Şehrin kokuşmuş sularından uzaklaşmıştık, Dağların sıcak kardeşliğiyle kucaklaşmıştık. O esen efil efil rüzgâr, bize selam veriyordu, Bulutlarla aramızda sevgi köprüsü kuruyordu. Köknar, sedir, meşe ve çamlar arasında dolaştık, Samimiyetle elini uzatan her ağaçla tokalaştık. Derken fotoğraflarımız boy boy çekildi, En güzel manzaralar arasına dikildi. Bursa’nın başından, yeşil ovasına baktık, Şehir, bir kuş yuvası gibi duruyordu artık. Uzaklardan masmavi gözüken deniz, İstanbul’un selamını getiriyordu Gediz. Deniz de Onun, yer de gök de… Ben de teslim olanlardanım de. O’nu hatırlamak güzeldir eserleriyle, Tefekkür edilmeli O’nun mucizeleriyle. İnsanı huzura erdirir, engin tefekkürler, Kul olduğunu hatırlatır samimi teşekkürler. Rabbim! Bizi eksiğimizle kabul buyur, İman ve ihlasa susayan kalbimizi doyur. Rabbim! Bizi sıratı müstakimden uzak tutma, Bize güç ve direnç ver, kâfirler arasına katma. Derken gezimiz son buldu güzelim Uludağ’da, Biiznillah hareket ediyorduk, zirveler arasında. Yorgun ve yaşlı otobüs koyuldu hemen yola, İncitmeden indiriyordu bizi, yeşil ovaya. Allah’ım! Bu yolculuğumuzu hayırlı kıl bize, Senin hak yolundan ayrılanları getir dize. Ne mutlu Kur’an ve sünnet yolunda yürüyene, Sorulduğunda ben Müslümanlardanım diyene. 22.10.1992 Bursa |
Ağaçlarsa sıyrılıyordu, sararmış yaprağından.
Yolun kenarına oturan düşünceli insanlar,
Karıncalar gibi ormanın karanlıklarına dağıldılar.
Biraz sonra ortaya çıkan insanlar,
Çuvallarına kestaneler doldurdular.
Nihayetinde Uludağ’ın zirvesine ulaştık,
Onun temiz hava ve kokusuyla kucaklaştık.
Güneşle yazı gösteren Uludağ,
Suyuyla, kar yağdırıyordu bağ bağ.
Yemekte elimize bulaşan yağlar,
Suyu görünce, sabunla arkadaş oldular.
Huşu içinde namazlar kılındı,
Yüce Rabbimizin büyüklüğü anıldı.
Gençler aralarında oynadılar toplarını,
Açtılar uyuşmuş dizlerinin bağlarını.
İçtikçe soğuk suları kanmıyorduk,
Yemeklerimizi yedikçe doymuyorduk;
Şehrin kokuşmuş sularından uzaklaşmıştık.
O esen efil efil rüzgar, bize selam veriyordu,
Bulutlarla aramızda köprü kuruyordu.
Köknar, sedir ve çamlar arasında dolaştık,
Çalpılar arasında, bazen düşeyazdık,
Derken fotoğraflarımız çekildi,
En güzel manzaralar arasına dikildi.
Bursa’nın başından, yeşil ovasına baktık,
Şehir, bir kuş yuvası gibi duruyordu artık.
Uzaklardan masmavi gözüken deniz,
İstanbul’un selamını getiriyordu aziz.
Deniz de Onun, yer de gök de…
O’nu hatırlamak güzeldir, onun eserleriyle;
İnsanı huzura erdirir, engin tefekkürle.
Rabbim! Bizi eksiğimizle kabul buyur,
Sen istedi mi, her şey anında olur.
Rabbim! Bizi sıratı müstakimden uzak tutma,
Bize güç ve direnç ver, kafirler arasına katma.
Derken gezimiz son buldu Uludağ’da,
Biznillah hareket ediyorduk, zirveler arasında,
Yorgun ve yaşlı otobüs koyuldu hemen yola,
İncitmeden indiriyordu bizi, yeşil ovaya.
Allah’ım! Bu yolculuğumuzu hayırlı kıl bize,
Sen istedi mi, kafirleri getirirsin dize.
Ne mutlu Kur’an ve sünnet yolunda yürüyene,
Sorulduğunda ben Müslümanlardanım diyene.
Tebrik ederim.çok güzel anlatımdı.Bursa'ya kadar geldiğinde neden misafirim olmadın Selamlarımı sunarım.