Zerya/II
çürük göğün eteklerinde
gri bir buluttur özlem buruşuk sayfaların kanlı mürekkebinde yanar güz kokulu yağmurlar sıcak ve yeşil I. Zerya göğe merdiven dayayıp yıldızları koparma tel örgülü ağıtlarla sığınıp göz mahzenlerime kirletme ruhumu nasılsa anlamaz bizi bizden başka örsele dilimi Zerya ’kangren ironi sokağında katledilen’ bikrini kayıp bir kadın gibi ağlıyor gökyüzü hâlâ II. her akşam hüzün kuşlarının muştuladığı kılıç kesiği bir yaradır sarı gölgeli ay aymayan gündüzün şafağında marşlarla uğurladık delikanlı yürekleri sıcağında buhur saklısında kurumuş ot yığınıyken mezopotamya eski bir han kapısına yazılmış devrik bir cümleyken aşk kim nasıl anlar incinmişliğin kaderini bertaraf edemediğim duygu sağanağında indirdiler beyin şalterlerimi ben seni öldüm Zerya III. burçlarından duman yükselen kentlerin kalbi atmıyor Zerya yosun tutmuş akıllara sızmıyor ırmaklar miadı dolan dostlukların armağınıdır paslı bıçaklar ve feleğin ç’arkında öğütülen yarınlar anın kadrajında ölü bir kelebektir ancak anla ve yeniden çiz kaderimi mum denizine düşen ömrüm eriyor durmadan de ki ! tortusuydu aşkın gözlerimde mimlenen suyun taşıdığı çakıl bendim bütün mecralarda öfkeyle bilendim ayrık otlarıyla yeşeren bahçe ateşi körükleyen demir çevgen bendim bildim ! suda yanmanın çaresizliğini Anka bendim kül bendim bin kez öldüm de yine geldim Barış Çiçek |
Şiir varsa şair de vardır
Tebrikler şair...